Selam olsun zulme ve sömürüye başkaldıranlara, birlik içinde bu mücadeleye omuz verenlere!

İşimiz, ekmeğimiz, alın terimiz, ülkemiz için, insanca bir yaşam, demokratik, Tam Bağımsız bir Türkiye için 1 Mayıs’ta alanlardayız!

İşçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs’ı bu yıl, çok ağır bir ekonomik krizin ve derinleşmiş bir enflasyon ortasında karşılıyoruz.

Emperyalist-kapitalist sistem ve sermaye yanlısı iktidarlar işçi sınıfını sömürmek ve uluslararası dayanışmasını önlemek için ve sömürü çarklarını işletmek için yan yana durmaktadır. 

O zaman biz sömürülenler de hakkımıza, hukukumuza, işimize, ekmeğimize, emeğimize sahip çıkmak için omuz omuza yan yana alanlarda buluşmalıyız.

1 Mayıslar, tarih boyunca iktidarların ve patronların emeğe yönelik saldırılarına karşı işçi sınıfının kitlesel tepkisini göstermesi, taleplerini haykırması ve mücadele bilincini yükseltmesi açısından simgesel bir gün olarak kabul edilir.

Bu anlamda, ülkemizde sömürünün ortadan kaldırılması, emeğin en yüce değer olması, emekçilerin yaşam koşullarının en temel insani seviyeye çıkartılması için verilen kavganın da kavganın şehri de 1 Mayıs Taksim Meydanı’dır. Taksim’in emekçilere kapatılması, emek mücadelesinin kaybedilmesi, sermayenin güdümündeki hükümetlerin emek düşmanı uygulamalarını pervasızlaştırarak sürdürmeleri anlamına gelmektedir.

Bu yıl 1 Mayıs İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü kutlamaları iktidarın ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel sömürüsünün en üst noktaya ulaştığı döneme denk gelmiştir.

Maden ve maden sahalarındaki iş cinayetleri ve depremlerde binlerce insanımıza mezar olan rant düzeni gündemin en üst sıralarındadır. Ülkemiz işçiler için mezarlığa dönmüştür. Bu iktidar döneminde 3 Kasım 2002’den bu yana en az 32 bin 984 işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir.

Kıdem tazminatının kaldırılması, taşeronluğun, güvencesiz, kuralsız ve esnek çalışmanın yaygınlaştırılması istenmekte ve grevler yasaklanmaktadır.

Asgari ücretli bir günlük çalışması karşılığında 1 kilo beyaz peynir alamaz hale düşmüştür.

Hükümet yalnızca gelir dağılımında değil işin vergi adaletsizliğinde de tavan yapmıştır. Saray rejimi işçilerin yüzde 15'le başladıkları "vergi dilimi" basamaklarını önce yüzde 20, ardından yüzde 27'ye ulaşacak şekilde düzenlemiştir. Alım gücümüz enflasyona ezdirilirken KDV-ÖTV, gelir vergisi, vergi dilimleri (%15-20-27) derken maaşlarımız erimektedir.

Emekçilerin gelir dağılımındaki bozulma, artan açlık-yoksulluk, siyasi muktedirlerin her yerden fışkıran lüks ve şatafatlı yaşamları gizlenemeyecek noktaya gelmiştir.

Anlayacağınız emekçilere yönelik tam anlamıyla soygun çarkı kurulurken saray ve çevresi ile yandaşlara servet akıtılmaktadır.

Konfederasyonumuzun araştırmasına göre Nisan 2024 açlık sınırı 19 bin 980 liraya, yoksulluk sınırı 58 bin 205 liraya yükselmiştir.

Emeğini ve yaşamını bu ülkeye harcayanlara açlık sınırı altında maaşları reva görenler Türk Hava Yolları Genel Müdürüne tamı tamına 1 milyon 400 bin maaş vermektedir.

Siyasi iktidar “benim milletim” diye diye halkın yaşadığı acılardan, açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten, enflasyondan tatlı hayat sürerek uzaklaşmıştır.

İktidarın yandaş ve yakın göründükleri yöneticilere sundukları çifte maaş ve gösterişli yaşamlar dudak uçuklatmaktadır.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi siyasi iktidar Orta Vadeli Program’ı uygulayarak acımasız bir kemer sıkma programını IMF demeyerek ve onun takdir ettiği şekilde devreye sokacağını açıklamıştır.

İçinde bulunduğumuz dönemin işçi sınıfı, ezilen ve sömürülen kitleler bakımından bir özgünlüğü de kendilerine içirilmek istenen acı ilaçtır.  Namı diğer ‘Şimşek Programı’nın hayata geçirilmesidir.

Ekonomik krizin yükünü halkın sırtına bindirecek politikalar ne yazık ki “Vergiyi tabana yaymak” adıyla bir kez daha hayata geçirilmek istenmektedir.

“Yerel halk” tüketimi kıt kanaate indiğini, yiyeceği gramla ve taneyle aldığını haykırmaktadır. 

Ekonomideki rakamlar ve siyasi gelişmelerin gerçekliği karşısında ülkemizi 22 yıldır yönetemediğini gösteren siyasi iktidarın uygulamaları ortadadır. İktidar, geçmişte olduğu gibi bugün de krizin yükünü emekçilere ödetmek istemektedir.

Ø  İnsan onuruna yaraşır bir hayat sürebilmemiz için 1 Mayıs’ta yan yana omuz omuza olmak umuda destek olmaktır.

Ø  1 Mayıs’ta alanlarda olmak enflasyona, zamlara, faizlere, adaletsiz vergi dilimlerine, döviz kurundaki artışa karşı olmaktır.

Ø  1 Mayıs’ta alanlarda olmak ülkedeki bütün çalışanların güvenceli, kadrolu ve insanca yaşayabilecekleri bir ücret seviyesinde çalışmalarını istemektir.

Ø  1 Mayıs’ta alanlarda olmak bu ülkeye emeğini veren ve alın terini dökenlerin, yaşlılığında onurlu bir yaşam sürmesine destek olmaktır.

Ø  1 Mayıs’ta alanlarda olmak emeklilikte yaşa takılmak istememektir.

Ø  1 Mayıs’ta alanlarda olmak geleceğimizin ve çocuklarımızın laik, demokratik bir hukuk devletinde yaşamasını istemektir.

Ø  1 Mayıs’ta alanlarda olmak ülkeyi yaşanmaz bir hale getirip, bu acı tabloyu oluşturup üzerine de “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek hiçbir lüksünden ödün vermeyenlere karşı artık yeter demektir.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak bu umut ve inançla daha mutlu ve umutlu yarınların güneşi, emekçinin ellerinde doğacaktır.

Kamu kurumlarını arpalık, emekçileri köle gören yöneticilere karşı,

Zulme ve sömürüye karşı,

1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde tüm emekçileri ezilenlerin haklarını haykırmaya çağırıyoruz.

YAŞASIN BİRLEŞİK KAMU-İŞ

Editör: Yunus Koncak