Covid 19’un hafif üst solunum yolu semptomlarıyla atlatıldığını veya herhangi bir şikâyet olmaksızın geçirilebildiğini kaydeden Bülbül, “Covid’i ağır geçirenlerde kalıcı akciğer hasarı riski daha yüksek. Yine Covid’i ağır geçirenler sürekli oksijen tüpü bağımlısı olabiliyor. Covid 19 ağırlıklı hafif üst solunum yolu semptomlarıyla atlatılıyor veya herhangi bir şikâyet olmaksızın geçirilebiliyor. Akciğer tutulumu ki özellikle hastada nefes darlığı gelişmesi durumunda kuşkulanmak gerekiyor, hastaların yüzde 15-20 kadarında gerçekleşiyor. Yine yüzde 2-4 kadar hastada da yoğun bakım gerektirecek boyutta şiddetli akciğer tutulumu olabiliyor. Tabi burada bahsettiğimiz ciddi hastalık oranları, ilk verilere göre, Omikron varyantında daha düşük oranlarda gerçekleşiyor” dedi.

 

Covıd-19 akciğerde bir nevi zatürre yapıyor

 

 

Covıd-19’un akciğerde bir nevi zatürre yaptığını vurgulayan Bülbül, “Covid 19 akciğerde bir nevi zatürre yapıyor. Ancak burada her iki akciğeri etkileyen yaygın bir tutulum söz konusu. Akciğer tutulumu hafiften, çok ağır etkilenmeye hatta ölüme kadar gidebilen şekillerde seyredebiliyor. Bir kısım hasta sadece oksijen ile yetinebilirken, bir kısım hastada yüksek akımlı oksijen desteği gerekiyor, bir kısmında entübasyon ve solunum cihazı desteğinin de yeterli olmadığı, kalp akciğer makinesi diyebileceğimiz ECMO desteği gerektiren çok ağır zatürre ve akciğer yetmezliği gelişebiliyor” diye konuştu.

 

Covıd-19 kalıcı hasar veya sakatlığa yol açıyor mu?

 

 

“Covıd-19 kalıcı hasar veya sakatlığa yol açıyor mu?" sorusuna hastalarda uzun süreli hasar gelişebildiğini belirten Bülbül, “Evet, maalesef bazı hastalarımızda uzun süreli kalıcı hasar gelişebiliyor. Hastalık öncesinde kişi tamamen sağlıklı iken, Covid-19 geçirdikten sonra akciğerde kalıcı hasar nedeniyle artık iki adımda bir tıkanan, nefes darlığı yaşayan hastalarımız var. Sürekli oksijen kullanmak zorunda kalan hastalarımız da var. Bu konuda yapılmış çalışmalar da var aslında. Genel olarak hastaların yüzde 2-3 kadarında tedavinin üzerinden 2-3 ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen kalıcı hasar ve long Covid dediğimiz tablo gelişebiliyor” şeklinde konuştu.

 

Akciğerde oluşan kalıcı hasarın düzeyi ile hastanın yaşı arasında bir ilişki var mı?

 

 

Akciğerde oluşan kalıcı hasarın düzeyi ile hastanın yaşı arasında bir ilişkinin akciğerde oluşan hasarın büyük oranda hastalığın ne kadar ağır geçirildiği ile ilişkili olduğunu ifade eden Bülbül, “Akciğerde oluşan hasar büyük oranda hastalığın ne kadar ağır geçirildiği ile ilişkili. Hasta yoğun bakımda ve solunum cihazı altında ne kadar uzun süre kalıyorsa, ne kadar yoğun tedavi ihtiyacı oluyorsa kalıcı hasar ihtimali o kadar artıyor. Yine takip ve tedavi sırasında gelişen sorunlar ve komplikasyonlar kalıcı hasar ihtimali ile yakından ilişkili. Diğer yandan şiddetli hastalık riski kimlerde fazla diye sorarsanız, özellikle belirttiğiniz gibi ileri yaşlı kişilerde hastalık daha ağır geçirilebiliyor, yine bu kişilerde eşlik eden KOAH, kalp yetmezliği, diyabet gibi ek hastalıkların varlığı hastanın yoğun bakım sürecini uzatıyor ve bunun doğal olarak sonuca etkisi oluyor” ifadelerini kullandı.

 

“Cerrahi müdahale hastalığın tedavisinde akla ilk gelen bir yöntem değil”

 

 

"Covid-19 tedavisinde ameliyatın bir rolü olabilir mi?" sorusuyla ilgili ise ilgili Bülbül, şu ifadeleri kullandı:

 

“Cerrahi müdahale hastalığın tedavisinde akla ilk gelen bir yöntem değil aslında. Ancak bazen tedavi sırasında gelişen sorunlara müdahale için küçük cerrahi işlemler gerekebiliyor. Örneğin pnömotoraks veya hemotoraks gibi komplikasyonlar geliştiğinde göğüs tüpü takılması gerekebiliyor ya da diyaliz veya ECMO kanülünün yerleştirilmesi için damarlara müdahale gerekebiliyor. Solunum cihazı desteği uzayan hastalarda trakeostomi gibi soluk borusuna kısa yoldan erişimi sağlayan bir işlem yapılabiliyor. Bu gibi durumlar haricinde Covid tedavisinde bizzat ameliyatın ilk planda yeri olmadığını söyleyebiliriz. Ancak çok nadiren özellikle hastalığı çok ağır geçiren ve artık kalıcı akciğer hasarı ve solunum yetmezliği yerleşmiş kişilerde tıbben uygunluk kriterleri de varsa akciğer nakli bir seçenek olarak düşünülebilir.”

 

Covid-19 ile grip arasında farklı ve benzer yönler

 

 

Covıd-19 ile grip arasında benzerliğin ikisinin de virüs ile oluşan hastalık olduğuna dikkat çeken Bülbül, “Her ikisi de virüs ile oluşan hastalıklar aslında. Grip özellikle kış mevsimlerinde karşılaştığımız bir tablo. Covid ise iki yıla yakın bir süredir yaz kış demeden hayatımızda. Hastaların başvuru semptomları itibariyle de farklılıklar var aslında. Özellikle tat kaybı ve kas ağrıları Covid ile özdeşleşmiş semptomlar oldu. Gerçi son dönemde Omicronla birlikte semptomotoloji hemen hemen gribe benzer hale geldi diyebiliriz. Dolayısıyla hastaları şikâyetleri itibariyle ayırmak her zaman mümkün olmayabiliyor. Akciğer röntgeni ya da tomografisinde Covid’e özgül tipik bulgular da tanımlanmış olmakla birlikte, radyolojik tetkikler ile bu hastalıkları ayırmak her zaman mümkün olmayabiliyor. Her ikisini ayırmada en geçerli yol halen kullanmakta olduğumuz sürüntü örneklerinde PCR yöntemi ile virüsü aramaktan geçiyor” diye konuştu.

 

“Omicron varyantıyla ilgili artış izleniyor”

 

 

Omicron varyantıyla ilgili artışın söz konusu olduğunu kaydeden Bülbül, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

 

“Omicron varyantıyla ilgili evet bir artış izleniyor. Bakanlığımızın açıkladığı verilerde günlük vaka sayıları bir ara 18-19 binlere kadar düşmüş iken şimdilerde hızla artan sayılar bildirilmeye başlandı. Geçtiğimiz günlerde günlük 37 bin civarında bir rakam açıklandı. Biz de bunu kendi hastanemizde yatan hasta sayılarında hafif bir kıpırdanma olması şeklinde görüyoruz. Hastalar ağırlıklı olarak üst solunum yolu semptomları ve gribal şikâyetler ile geliyorlar ancak an itibariyle servis ve yoğun bakım için aşırı bir talep yok. Ancak vaka sayısı gerçekten hızla artıyor. Bu nedenle tedbirlere azami dikkat ile bu süreci de sağlıklı bir şekilde geçirmek için çaba sarf etmemiz gerekiyor.”

 

Kaynak: aa