Olayları, yaşandığı koşullar içerisinde değerlendirmekten aciz olanlar sadece karanlık zihinlerine gizlenen sinsiliği değil, gerçekleri de örtbas etmek için çırpınırlar...

Çünkü böylesine çabalayan bir güruhun gerçek tarihle de sinsice bir kavgası vardır ve çarpıklığın taşeronluğu işte bu yüzden de her zaman devrededir...

Oysa geçmişin aynası olan tarih masallardan ibaret değil...

Tarih aynı zamanda gerçekleri unutturmaya çalışanların tepesinde aklın çekic-iliğiyle çakılmaya hazır bir çivi gibi de durmaktadır!..

İşte Türkiye'de, AKP iktidarıyla peydahlanan yandaş medyacılık da, yalnızca iktidarı pohpohlamakla görevli değil, hükümetin yanlışlarını muhalefete yükleyecek kadar utancın mürekkebinde debelenen bir zavallılıktır...

Yandaşçılık aynı zamanda gerçekleri altüst etmek ve insanların kafasını bulandırmak için kullanılırken, son yıllarda Kurtuluş Savaşı tarihi de kirli saldırılara hedef olmaktan kurtulamıyor...

Cumhuriyetin rövanşını alma çabasında olan "ikinci cumhuriyet" zırvalığının taşeronları, Atatürk'ün soylu mücadelesini karalamak için tarikatçılık-yobazlık ve cemaat müritliğinin yanısıra, "derin tarih" kılığındaki işbirlikçi yalanlardan da besleniyorlar...

Oysa gerçek tarih, Osmanlı'da sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi bir manzara sunan zavallıların karşısına, her milli bayramda çıkmaya devam ediyor...

Bayrama düşman kincilik!..

Kurtuluş Savaşı'nın dünyaya örnek olmuş çabası ve cumhuriyetin kuruluş mücadelesi de AKP iktidarı döneminde bizzat siyaset eliyle beslenen tarihçi kılığındaki soytarıların, Twitter tetikçilerinin ve kafasında fes-elinde kılıç zihniyetinin hedefi oldu!!!

23 Nisan, 19 Mayıs ve 30 Ağustos da işte bu yüzden sürekli hedefte...

Otomobil üretimini bile "milli"cilikle pazarlarken, "milli" olan ne varsa hepsine karşı olan zihniyetin son dönemde 30 Ağustos'u hedefe koyması da tesadüf değil... Baksanıza; Ayasofya'nın açılışında yüzlerce kişiye corona bulaşırken, salgına rağmen okullarda milyonlarca çocuk sınavlara girerken, hatta Malazgirt kutlamalarında binlerce polis görevlendirilirken, virüsü bahane ederek 30 Ağustos'u gözden düşürmeye çalışanlar da cumhuriyete, Atatürk'e düşmanlık edenlerin ekmeğine yağ sürmekten öteye gidemiyorlar...

İşte yazının başında, çarpıtılan tarihin üzerinde debelenen zavallıların, "olayları yaşandığı koşullar içerisinde değerlendirmek"ten kaçındığına dikkat çekerken, bu güruhun memleket gerçeklerini de ısrarla gözardı ettiğini anlatmaya çalıştık...

O halde, İzmir'in kurtuluşunu da sağlayan 30 Ağustos Zaferi'nin hangi koşullarda yaşandığını çok iyi bilmelerine rağmen, gerçeği gözardı edenlere Türkiye'nin o günlerini, yani 98 yıl önceki ahval ve şeraitini Turgut Özakman'ın tespitleriyle anımsatalım ki, liboşlar kin bürümüş gözlerini açarak, gerçeği bir kez olsun görüversinler...

ekran-alintisi-986.jpg

Memleketin kahredici ahvali...

Atatürk ve arkadaşları, ülkeyi kurtarırken memleketin ahvali de yukarıda anlatılan olaylar kadar yürek yakıcıydı...

İşte Özakman'ın kaleminden; 98 yıl önce memleketin içinde bocaladığı, kahredici sefalet günlerinin yürek yakan manzarası;

"13 milyon nüfus... İlkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi... Madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve varolan demir yolları yabancı şirketlerin yönetiminde...

153 ortaokul ve lise, sadece bir üniversite var... Halkın yalnız yüzde 7'si okur yazar... Bu oran kadınlarda yüzde 1 bile değil!.. Ortaokullarda 543, liselerde sadece 230 kız öğrenci okuyor...

Ekonomik bakımdan yarı sömürge... Kişi başına gelir 4 TL. Kişi başına ortalama kamu harcaması 0,50 kuruş... Altı yapı her alanda yetersiz...

Bilim hayatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde... Anadolu medreselerin elinde... Her yanda tarikatlar, tekkeler, dergahlar... Yasalar çağın gereklerinin gerisinde, kadınların toplumsal hayatta hiçbir hakları yok. Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda Ortaçağ'ı yaşıyor."

Atatürk'e büyük vefa...

Atatürk ve arkadaşlarının sadece düşmanla değil; yokluk-sefalet-cehalet ve gericilikle de mücadele ettiğini kanıtlayan, yukarıdaki ortamda yaşandı 30 Ağustos Zaferi...

Gazeteci ve tarihçi kılığındaki işbirlikçiler, Atatürk'e, Cumhuriyete ve Kurtuluş Savaşı'na saldıran zavallılar yukarıdaki manzaradan utanmıyorlarsa, Falih Rıfkı Atay'ın, 30 Ağustos'un ne kadar önemli olduğunu anlatan aşağıdaki saptamalarından utansınlar...

Bakınız; İzmir'in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal'le tanışarak dostluğunu kazanan ve daha sonra milletvekili olan Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerinden Falih Rıfkı Bey neler yazmış;

"Neyimiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere 'bizim' diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz..."

Evet; biraz ahlakı olan her insan olayları yaşandığı koşullar içinde değerlendirme bilincindeyse, 30 Ağustos'u da öncesi ve sonrasının aksettirdiği manzaralara bakarak yorumlamalı... Aksini düşünenler geçmişe de, geleceğe de düşmanlık içindedir...

Yarın cumhuriyete giden kapıyı açan 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 98. yıl dönümü... Hepinize kutlu olsun...

YARIN; 30 Ağustos'un gözyaşları!..