"Hür ve engin vatan" diyordu Yahya Kemal, Süleymaniye'de Bayram Sabahı'nda;

"Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.

Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı."

***

Ayasofya'da nasıl olacak/oldu acaba bayram sabahı?

Nasıl kılındı bayram namazı?

Hangi dualarla?

Ne konuştu; Bakara'dan ayetler okudu mu hoca?

Ya Ali İmran, Nisa?

Hadîd mesela hiç geldi mi akla; "Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever."

***

"…De ki: Rabbim adaleti emretti."

"…adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever."

"…adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı müjdele!"

"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır."

***

Sayısız surenin sayısız ayetinde "emredilirken" adalet; "birlik ervahı"ndan, ruhundan dem vuruyor ya şair; cemaatten kaç kişi "adalet" bekleyenleri de hatırladı bu bayram sabahı?

Kaç kişi, haksızlığa, hukuksuzluğa, uğursuzluğa, kine, nefrete, intikam hislerine uğrayıp da -hani bayramlar sevdiklerimizle kucaklaşma, büyüklerimize koşma günleri ya- hapsedildiği demir parmaklıkların ardında mağdur ve mahsun kalan; anasına babasına koşamayan, evlatlarını sevindiremeyen, eşiyle dostuyla kucaklaşamayanların da dualarının kabul edilmesine "amin" dedi bütün içtenlikleriyle?

***

Oğluna sarılırken, bir bayram sabahına (daha) onu kucağına alıp çılgınca havalarda uçuran oğlunun kokusuna hasret uyanan Müyesser Yıldız'ı hatırlayıp sözde özgürlüğünden utanan oldu mu mesela!

Bütün bu olup biteni anlayamayacak kadar küçük olan ve tam da bu sebeple "babasız" geçirdiği zamanlara herkesten çok tahammülsüz olan Arya'nın minicik yüreği için ne büyük yüktür o dev boşluk; hadi Barış'ın yokluğunu doldurun doldurabiliyorsanız süslü bayram elbiseleri, renkli oyuncaklarla!

Ada, bu defa hangi ağlatan mesajı yollamıştır acaba babası Murat'a; ağlaya ağlaya!

***

Başkalarını bilmem, "gazeteciler" için bu muhasebelerle geçecek bu bayram; neden, sadece işimizi yapıyor olduğumuz için "kindar" büyümesine çalışıyor birileri bizim çocuklarımızın? Neden biz vatanperverliğimizden, milliyetperverliğimizden, Cumhuriyet değerlerinden ödün vermediğimiz için maruz kalırken bu zulme, "babaları devletin zulmüne uğramış" olduğundan dolayı bütün bu kavramları sorgulayarak büyümek durumunda bırakıyorlar çocuklarımızı?

Bu mu dahiyane "devletin bekası" planı; milleti devletten uzaklaştırmak, gönül bağlarını koparmak mı?

***

Bu vesileyle…

***

Müyesser Abla,

Ramazan Bayramı'nda mıydı son konuşmamız? "Böyle bayramlaşma da olmuyor ama pandemi işte filan" demiştik.

Böyle hiç olmadı be abla.

Düşünüyorum, düşünüyorum içinden çıkamıyorum; "kumpas" dediğin şeyin de kendi içinde bir mantığı olmalı; sana kurulan bu kumpas kime yaradı?

Sesi susturmak için ise; daha yüksek sesle haykırıyorsun işte…

Yazma diyeyse; cezaevinden kulis yazmayı başararak hepimizi atlatmayı başarıyorsun yine…

Sin diyeyse; yaşanmışı var; Silivri'de sindin mi ki Sincan "hizaya sokar" sanıyorlar?

Attılar, tuttular; ee? Ne olacak şimdi; seni hapsettiler diye oy patlaması mı yaşayacaklar sandıkta?

"Büyüklerin ellerinden öpmek" lazım gelir bayramlarda; ellerinden öpüyorum abla; dert görmesin ikisi de!

***

Sevgili Barış,

Ankara'ya gelmiştin. Mülkiyeliler'de dertleşmiştik biraz; sen, ben, Müyesser Abla.

Adil olmayı konuşmuştuk; vicdanlı olmayı; bunlardan muaf bir iyilik, vefa, doğruluk, dürüstlük ve dahi gazetecilik olamayacağını.

Ne zaman seni düşünsem; o masadaki naifliğin geliyor aklıma.

Ne girift, ne yüzeysel, ne sahte gelmişti sana kişileri ve ilişkileriyle Ankara.

Şimdi sana envai çeşit gizem konduruyorlar ya; en çok da o naifliğin gözümün önüne geldiğinde; acı bir gülümseme oturuyor dudağıma.

"Geçecek"li cümleler kurmuyorum; sen zaten biliyorsun. Ebed müddet sürmeyecek bu zulüm; en çoğaldığı anda/yerde bitecek.

Sen çıkacaksın, yine yazacaksın…

Kızına, her günü bayram gibi bir hayat kuracaksın…

***

Murat,

İçeride kaldığın her yeni gün; haklılığını kanıtlayan yeni bir belgeden başka bir şey olmayacak tarih nezdinde; gururla at her yeni çentiği bu nedenle!

Tutuklandığın günün her bir anının, hukuk fakültelerinde hukuksuzluk dersi olarak okutulacağını da görecek bu ülke.

Herkese zordur da büyük bayram sofralarına, kalabalık ailelere alışık "Adanalı"ya illa ki daha zordur bu bayram günü Silivri'de; kederlenme; şanına yakışır sofralar kuracağın günleri düşün ümitle…

O kadar inanıyorum ki o günün geleceğine, bak şimdiden rezervasyonumu bile yaptırıyorum;

Bütün etler senin olsun, bana halka tatlılara yakın bir ayır mümkünse!

***

Ve iyi bayramlar Hülya;

Seni hiç tanımıyorum ama oradan büyüyerek çıkacağını, çıktıktan sonra artık Manisa'ya sığmayacağını görmek için gerek de yok tanımama.

Kendini, aklını, bedenini koru ve dayanabil yeter ki!

***

Cuma namazından sonra bayram namazını da kıldık Ayasofya'da; bunu sağlayan "egemenliğimiz" ise; niçin bunca insan öz yurdunda esir hâlâ!

Amin!