Tane tane anlatacağım:

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın katledilmesiyle ilgili olarak yürütülen operasyonda, "DHKP-C Türkiye Komitesi Sorumlusu" olarak anılan ve İçişleri Bakanlığı'nın aranan teröristler listesinde yer alan "Derya" kod adlı Kamile Kayır'la birlikte yakalanan avukat Ebru Timtik "ölüm orucu"ndaydı; öldü.

Ölümünün ardından düzenlenen etkinlik sırasında, İstanbul Barosu'na, Timtik'in dev bir posteri asıldı.

Posteri asanlar "İstanbul Barosu yöneticileri veya çalışanları" değildi; tersine, ortada "baro görevlilerine rağmen", cebir yoluyla yapılmış bir "eylem" vardı.

Keza…

İstanbul Barosu görevlileri, -güvenlik güçlerinin müdahalesini beklemeksizin- asılan posteri indirdi ve tepki olarak da baro binasına Türk bayrağı çekti.

Yeterince net bir tavır değil mi?

***

"Poster" olayı -üstelik de emniyet mensuplarının şahitliğinde- bu şekilde gelişmiş olmasına ve bu şekilde gelişmiş olduğu da, bir basın açıklamasıyla kamuoyuna ilan edilmiş olmasına rağmen, İstanbul Barosu "terör örgütlerinin arka bahçesi" olarak yaftalandı.

***

İstanbul Barosu, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın Çağlayan Adliyesi'ndeki makamında katledildiği olayı "terör eylemi" olarak nitelendirdi; tekraren.

Lanetledi; tekraren.

Kiraz'ı, üstüne basa basa "Şehidimiz" diyerek andı; tekraren.

Alçak saldırının "ne tarafında" durdukları yeterince açık değil mi?

Görmezden gelindi…

Ve İstanbul Barosu "terör örgütlerinin propaganda aracı" olmakla itham edildi.

***

Son birkaç gündür yaşananlar, Avukatlık Yasası'nda değişikliğe gidilmesi, Baroların yapılarının değiştirilmesi, "Çoklu Baro"ya geçilmesi için düğmeye basılan günlerde yaşananları hatırlatmıyor mu?

Ankara Barosu'nun Diyanetle girdiği polemikte kullandığı maksadı aşan ifadeleri fırsata çevrilmesini…

***

Türkiye Barolar Birliği'nin resmi internet sitesinde, "Son Avukatlık Kanunu" diye paylaşılan metne göre "Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını savunmak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak" dışında bir de "hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak"la sorumlular.

"Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak" hem kuruluş amaçları hem de yasal görevleri arasında var.

Yani… Hayatın herhangi bir alanında hak, hukuk ve adalet ihlali tespit ettikleri anda "harekete geçmek"; bütün o itirazlar, protestolar, mücadeleler, direnişler resmi olarak görevleri; zaten bunun için o makamda bulunuyorlar.

Buna rağmen….

Cumhurbaşkanı'nın adli yıl açılış törenindeki konuşmasında kullandığı "Önümüzdeki dönemde avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız. Hakimin, savcının, polisin, askerin yapamadığını, kamusal bir vazife icra eden avukat da yapmamalıdır. Yargının hiçbir unsuru, herhangi bir ideolojinin emrine giremez" ifadelerini işaret kabul eden algı operatörleri harekete geçti;

Baro bir "sivil toplum kuruluşu" değilmiş… "Meslek örgütü"ymüş… Sadece, avukatlık mesleğini geliştirmek, iyileştirmek üzere faaliyet gösterebilirmiş…

"İşine baksın"mış!

***

Amaç ne?

Ankara Barosu'nun Diyanet açıklaması üzerinden yapılan "Baroların yapısını değiştirme operasyonu"nun bir benzerini, şimdi de İstanbul Barosu'na asılan poster üzerinden mi yapacaksınız? Yeni hedef, baroların ve avukatların "görevleri" ve "görevlerini yapma biçimleri" mi?

SORU-YORUM

Daha önce, "Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeleri biz giyeceğiz. Başörtü meselesi çözüldü değil mi? Ayasofya, Tayyip Bey 'Bekleyin' dedi. Ayasofya açıldı. Sarık ve cübbe de… Vakti gelir. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım…" sözleriyle gündeme gelen Uşşaki Cemaati şeyhi Fatih Nurullah, 12 yaşındaki kız çocuğuna istismardan tutuklandı. Müritleri, istismara uğradığı iddia edilen çocuğun ailesine saldırdı. Çocuk istismarı içeren yapımları dolayısıyla dijital yayın platformlarına savaş açan ve toptan yasaklanmalarına çalışanlar, bu nevi "suç"lara "ev sahipliği" yapan tarikat yapılanmalarını da aynı şekilde kapatmayı, yasaklamayı, köklerini kazımayı filan düşünürler mi?