Yargılama görünümlü Balyoz kumpası hedefine ulaşmış, Yargıtay, "FETÖ'nün sivil darbe kurumları" gibi faaliyet gösteren "özel yetkili mahkemeler"in verdiği çok ağır hükümleri onaylamıştı.

Mağdurların artık tek şansı vardı; Anayasa Mahkemesi'ne yaptıkları bireysel başvuruları.

Uzun soruşturma ve kovuşturma süreci boyunca devam eden uzun tutukluluklarının, artık "resmi" olarak da "ceza"ya dönüştüğü ortamda, sürecin savsadığı her saniye, yeniden ve yeniden çalmak demekti hayatları.

***

Nitekim…

Daha hakkındaki iddianameyi bile göremeden ölüme tahliye olan kumpas mağdurlarından sonra, Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp de, AYM'ye yaptığı başvurunun sonucunu beklerken can verdi; tutulduğu Mamak Cezaevi'nde.

***

Davanın avukatlarından Şule Nazlıoğlu Erol, "Bıçak kemiğe dayandı" dedi. "Tek tek içeride ölsünler mi?" dedi. "İçeriden cenazelerini almamız mı gerekiyor?" Dedi. Cübbesini giydi ve AYM önünde, "vicdanları" hedefleyen bir eyleme girişti;

Adalet Nöbeti.

Bugün, AYM, mealen "Sahteliği kanıtlanmış dijital verilerin delil sayıldığı, tanıkların dinlenmediği, avukatların yaka-paça mahkemeden dışarı atıldığı, olmayan darbenin cezalandırıldığı  Balyoz Davası yargılaması haksız, hukuksuz ve adaletsizdir" hükmünü ilan edene kadar aralıksız 45 gün boyunca devam eden  Adalet Nöbeti'ne başlanmasının 6. yıldönümü.

 

***

Adalet Nöbeti, fiziki olarak o 45 günün sonunda bitmiş gibi görünse de, asıl zemini olan vicdanlarda devam ediyor hâlâ. Keza, özgürlüklerine "Adalet Nöbeti"nin sonunda kavuşanlar, bugün, saat 13.30'da, Ankara'da, Ahlatlıbel Atatürk Parkı'nda yapılacak olan 6. Yıl anmasında, vaktiyle kendileri için "Adalet Nöbeti" tutmuş olan gazeteci Müyesser Yıldız için sembolik bir nöbete duracaklar!

***

Kendisi de bir kumpas mağduru olan emekli Kurmay Albay V. Murat Tulga, Adalet Nöbeti'nin yıldönümünde, karşı karşıya kaldıkları bu manidar tekerrür karşısında;

"Lütfen Kuddisi Okkır'ın hasta yatağından baktığı son fotoğrafı bir önünüze koyun da bir kere daha bakın.

Yb. Ali Tatar, son mektubunu şöyle bitirmişti:  "Şunu bilin ki en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum…"   Biraz duygudaşlık yapın, Ali'nin karanlıkları sona erdi mi? Bir ışık olmayı ister misiniz?

Sakın ha!!  Sayın Türkan Saylan'ın o pencereden son el sallayışını hiç unutmayın…

Ya Murat'ın Mamak Cezaevindeki Duru ile oynadığı son yakan topu… O da aklınızdan hiç çıkmasın, olur mu?

Bugün 18 Haziran. Anayasa Mahkemesi önünde adalet arayışımızın 6'ncı yıldönümü. Hukuk ve adalet cephesinde değişen yeni bir şey yok. Tam 6 yıl sonra Müyesser Yıldız, Barışlar ve Murat Ağırel için yine adalet talep ediyoruz.

Sayın Şentop, aynı duyarlılığı bu arkadaşlarımız  için de bekliyoruz.

Bizi 60 yıl bekletmeyin" diyor ve "Önce şahit olduğunuz döneme ait zulümler için bir şeyler yapın" diye sesleniyor; şu ara hararetle Yassıada Kararları'nın yok sayılmasına çalışan TBMM Başkanı Mustafa Şentop'a.

Haksız mı?

***

Hali hazırda tepe yöneticileri oldukları ülkede insanlar bitmeyen bir adalet nöbetine durmuş haldeyken, Yassıada'yı aratmayan uygulamalarla yargısız infaz ediliyorken, salgın koşullarını da göz önünde bulundurunca -özellikle gazeteciler için-  ortada "insanlık dışı" denilebilecek bir durum varken  iktidardakilerin adaletin tecellisini 60 yıl geride aramasının anlaşılır; akla, mantığa, vicdana sığar yanı var mı?

Top patladı

----------------

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal'ın  bir "etik farkındalık çalışması" olarak başlattıkları "Yeşil Küre" uygulamasına son verdiklerini açıklamasına en yaygın tepki bu oldu sosyal medyada;

Top patladı.

Zira, sosyal medya hesaplarına "yeşil nokta" koyunca, kendilerini yüksek ahlaki değerlerden ziyade, parti aidiyeti üzerinden etiketlediklerine ve bunun da kendilerine sınırsız bir koruma sağladığına inananların iyiden iyiye fütursuzlaştığı bir süreç oldu bu. Sosyal medyanın muhalefeti hedef alan belki de en galiz ifadeleri bu "yeşil noktalı" günlerde yaşandı.

Yayınladığı raporu da okumakla birlikte -benim cehaletin olsun- Sayın Ünal'ın, "40 gün süren "Etik farkındalık" çalışmamızda küfür, hakaret ve dezenformasyonu görünür kılmak için kullandığımız "Yeşil Küre" görevini başarıyla tamamlamıştır" sözlerinden tam olarak ne anlamamız gerektiğini anlayan biri var mı?

Günün sonunda, naçizane, "görünür" hale gelenlerden biri, "trollük" müessesesinin bir muhalefet paranoyası olmadığı, diğeri de -Mahir Bey'in kendi mahallesinde maruz kaldığı ağır eleştirileri düşününce- Türk siyasetinde "bir kalemde silinmenin" kimse için "uzak ihtimal" olmadığı gerçeği oldu da, o bakımdan soruyorum!