Yeni korona virüsle olan savaşımız maalesef hala devam etmekte. Ne ilginçtir ki burada tüm devletler sınır, din, dil, ırk gözetmeksizin aynı tarafta ve karşılarında mikroskopla görülebilecek kadar küçük bir varlık var. Bu küçük mikrop tüm insanlığa karşı gelerek aylardır dayanıyor ve geçen bunca zamana, harcanan bu kadar çabaya rağmen daha da güçlenerek dayanmaya devam ediyor. Ölüm sayıları ve hasta sayıları yani bizim taraftaki kayıp da giderek artıyor.

Tek silahımız savunmayı güçlendirmek

Virüsle mücadelede başarılı olmanın tek yolu 3 silahşorumuz maske, mesafe ve temizlik. Ama tabi hep birlikte buna uymak gerekiyor. Bilerek ya da bilmeyerek bu basit üçlüyü atlarsak işte içinde bulunduğumuz çıkmaza gireriz. Bizi bu çıkmaza sokan ama bilmeden hareket edenlere biraz daha dikkatli olmalarını öneririm. Ancak bilerek kuralları çiğneyenler savaş suçlusu gibi hareket ettiklerini de bilmelidirler.

Ne yazık ki vücuda girdikten sonra bu virüsü yok eden bir ilacımız yok Yani insan vücudunu ülke sınırları olarak düşünürsek düşman saydığımız bu küçük virüs sınırı geçip esas saldırısına başladığında maalesef onu öldürecek bir silahımız yok. Küçücük mikrop koca vücudu ele geçiriyor ve birkaç kişilik haydut ordusunun kocaman bir ülkeyi ele geçirip yerle yeksan etmesi gibi kişinin ölümüne dahi sebep olabiliyor. Bu süreç tıpkı ülkenin alt yapısına askerlerinin gücüne, verdiği savaşın stratejisine bağlı olmasına benzer şekilde insan vücudunun sağlamlığına, bağışıklık sisteminin doğru çalışıp çalışmamasına göre değişiyor.

Ülkelerin savaşlardaki başarısı savunma organlarının gücüne göre değişir. Ya ordusu çok güçlüdür. Silahları korkutucudur. Hiçbir düşman ona saldırmaya cesaret edemez. Bunu sağlam ve güçlü bir bünyeye benzetebiliriz. Mikropla karşılaşır fakat bünye o kadar sağlamdır ki hastalığı hiç hissetmeden mikrobu yener.  Düşmanın galip gelmemesi için önce askerler in yeterli sayıda ve sağlam olması gerekir. Savaşta kazanmak için ayrıca stratejik güç, bilgi, yetenek ve istihbarat da önemlidir. Ordunun savaşa girmeden önce düşmanı iyi tanıması da çok önemlidir.   Düşmanla karşılaştığında ona göre silahlanmış ve eğitilmiş askerler le  daha savaş b aşlamadan onu geri püskürtmesi mümkündür. Bu görevi hastalıkla olan mücadelede yine bağışıklık sistemimiz üstlenir. Hastalığa özel bağışıklık farklı şekillerde kazanılır. Hastalığı geçirerek kazanılan bağışıklıkta düşmanı yani mikrobu tanımış ve onu yenecek kapasitedeki antikor dediğimiz silahlı askerler sayesinde tekrar aynı mikropla karşılaşınca hastalık oluşmaz. Bu bağışıklık düşmanı savaşta tanıyarak oluşur. Aynı düşmanın bir sonraki saldırısında bu tecrübeli askerler sayesinde savaş kazanılacaktır. Diğer tür bağışıklıkta önceden düşmanı tanıyan silahlanmış, eğitilmiş askerler orduya alınır ya da henüz gerçek saldırı gerçekleşmeden tatbikat yapılarak askerler tecrübelendirilir. Bu iki durumda da mikrop daha vücuda teşrif etmeden aşıyla bağışıklık kazanılmıştır.

Eğer sizi bu virüs gafil avladıysa yani hazırlıksız yakalandıysanız vay halinize zorlu bir mücadele sizi bekliyor demektir. Hele bir de içerde evvelce sızmış başka düşmanlarla uğraşıyorsanız askerleriniz, savunma sisteminiz bu yüzden yorulmuş çökmüş ise işiniz çok daha zor olacaktır. Yani vücudunuz özellikle bu içinde bulunduğumuz aylarda artan grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklarla uğraşıyorsa ya da daha ileri derecede yıpratan kronik akciğer hastalığı, kanser, komplikasyonlu diyabet gibi hastalıklarla uğraşıyorsanız işiniz daha da zorlaşacaktır. İşte bu yüzden günümüzde de sinsi düşmanlar uğraştıkları ülkelerin önce içişlerini bozacak operasyonlarda bulunuyorlar. Karışıklık yaratacak hareketlenmeleri tetikliyorlar. İktidardaki kişilere karşı gelen ortalığı ayaklandıracak faaliyetleri körüklüyorlar. O bölgede terörü teşvik ederek devletin gücünün zayıflamasını sağlıyorlar.  Böylece hiç uğraşmadan kolayca koca memleketi ellerine geçirebiliyorlar. Bu nedenle karşımızda bu kadar tehlikeli bir mikrop varken diğer hastalıkların bizi yorgun düşürmesine izin vermemeli bünyemizi sağlam tutmalıyız. Bu da tıpkı ülkelerin savunma bakanlığı gibi vücudumuzun savunmasını üstlenen bağışıklık sistemimizi güçlü tutmamızdan geçer.

 

Savaşta kazanan taraf olmak için

Eğer güçlü bir devlet olmak istiyorsak. Ekonomik ve siyasi olarak gücümüzü göstermek istiyorsak. Ülkemizin itibarı bizim için önemliyse bu tuzağa düşmeden birlik beraberlik içinde bir güç olmalıyız. Birbirimizi yemeyi bırakıp neyi daha iyi yapabiliriz diye düşünmeliyiz. Sorun değil çözüm üretmeliyiz. Yaptığımız eleştirilere makul çözümler üretmek için de zihnimizi yormalıyız. Sorunları elbirliğiyle beraberce çözmeliyiz. Bu birlik ülkenin başarısı olduğu gibi virüsle mücadelede tüm insanlığın başarıya ulaşmak için izlemesi gereken yol olarak karşımıza çıkar. Benzer şekilde virüsü yenmek için moralimizi bozmadan, motivasyonumuzu kaybetmeden, bıkmadan yorulmadan bizi kurallara uymaktan alıkoymak isteyenlere ya da yaşadığımız psikolojik yorgunluğa rağmen mücadeleye devam etmeliyiz.