Kovid-19’dan hepimiz bıktık artık. Kime sorarsanız sorun bu pandemi bitsin artık eski normal günlerimize dönelim dileklerinde bulunuyor. Bu maskelerden, kısıtlamalardan kurtulalım artık diyor. Esnaf, tüm çalışanlar, halk ve özellikle de sağlık çalışanları hep beraber neredeyse dayanacak gücümüz kalmamış derecede bıkmış durumdayız. Evet, belki de şu anda dünyadaki herkesin istisnasız aynı fikirde olduğu tek konu bu. Din, dil, ırk, milliyet, yaş, cins, meslek gözetmeksizin hepimiz salgının bitmesini istiyoruz. Bu çok güzel de maalesef hiçbir şey aman keşke şöyle olsun demekle veya sadece istemekle olmuyor. Bu dileği yerine getirmek için de biraz çaba lazım, çare bulabilmek lazım. Çabayı hepimiz göstereceğiz, pandemiyle ilgili kurallara dikkat edeceğiz, virüsün yayılmasını, bulaşmasını önlemek için maske, mesafe, temizlik kuralını unutmayacağız. Çareyi bulmak da elbette bilim adamlarının görevi. Bunun için de daha pandemi ilan edilir edilmez dünyanın dört bir tarafında konuyla ilgilenen kişiler kollarını sıvadılar. Tedavi ya da koruyucu aşı üzerine çalışmalara başladılar. Bu hummalı çalışmaları da nihayet meyvelerini vermeye başladı.Size aşıyla ilgili ilk güzel haberimi 15 Hazirandaki yazımda vermiştim. Bir Amerikan şirketi olan Moderna’nın mRNA aşısı çalışmalarından bahsetmiş ve sene sonundan önce aşının hazır olacağını söylemiştim. Bu bilgiye şirketin Fransız asıllı yöneticisini yakından tanıyan Fransız dostlarım sayesinde ulaşmıştım ve çok şükür sonunda bu salgından kurtulacağız diye de çok sevinmiştim.

Bende burs aldım

Bir Alman şirketi olan Biontech’in Amerikan menşeili Pfizer ile ortak olarak yine benzer şekilde mRNA yöntemiyle hazırladıkları bir diğer Kovid-19 aşısı daha var. Bu aşıyı geliştiren bilim insanlarımız Uğur Şahin ve özlem Türeci’yi öğrendiğimde ise sevincim katlanarak çoğalmıştı. Tüm dünyaya karşı Türk bilim insanlarının bu denli önemli bir buluşa imza atması beni son derece gururlandırmıştı. Bir Türk hekimi olarak daha mesleğimin başlangıcında iken ben de Fransız hükümetinden kazandığım bursla Paris’te dünyanın en eski ve değerli üniversitelerinden birinin hastanesine kardiyoloji eğitimi için gitmiştim. Gurbette kalmak, eğitim almak, çalışmak ama aynı zamanda da bir yer edinmek nasıl zordur iyi bilirim. Hepimizi gururlandıran bu bilim insanlarımızı tekrar yürekten tebrik ediyorum.

mRNA aşısı da ne demek bu nasıl bir aşıdır diye soracak olursanız. Önce aşının tanımına bir bakalım. Bir virüs aşısı ya virüsün zayıflatılmış ya da öldürülmüş haliyle tamamının ya da virüsün bir bölümünün vücuda enjekte edilmesiyle bağışıklığın oluşturulmasıdır. mRNA yani mesajcı ribonükleik asit, hücre çekirdeğindeki genetik ana madde olan DNA’dan üretilen bir moleküldür. Normal hücre işleyişinde çekirdekteki DNA mRNA’ya der ki al bu genetik mesajı hücrenin içindeki ribozom adlı komşuya götür protein sentezlesin. İşte aşıyı oluşturmada biz bu faaliyetten faydalanıyoruz. Ancak bir kandırmaca yapıyoruz. Biz mRNA’yı çekirdekten gelenin yerine ajan gibi dışardan veriyoruz. Sentezleyeceği proteinin genetik kodu da bizim koronavirüse o meşhur adını veren spike proteinlerininkiler oluyor. Korona yani taç görünümünü oluşturan bu dikenlerin genetik kodunu yüklüyoruz. Hücredeki garibim ribozomlar da kanıp bu diken proteinlerinin oluşmasına alet oluyor. Oysa bu mRNA’nın çekirdekteki DNA’nın yanından gelmeyi bırak o kozmik odaya geçecek pasaportu dahi yok. Sonuçta ortada virüs yok ama dikenleri oluşuyor. Bunları vücut hemen yabancı madde olarak tanıyor ve ona karşı antikor üretiyor. İşte bağışıklık da böyle ortaya çıkıyor.

mRNA teknolojisi

mRNA aşılarının önemli bir özelliği özel saklama ve taşıma koşulları gerektirmesidir. Bu özellikleri de kullanımında bazı kısıtlamaları getiriyor. Yaygın kullanımda yeni bir yöntem. Gelin bu mRNA yönteminin hikâyesine de bir göz atalım.

mRNA’nın canlı hücre dokusunda protein üretimini sağlayacak genetik bilgiyi aktarabildiğini gösteren ilk çalışma 1990’da ABD’de J.A. Wolff ve arkadaşları tarafından fareler üzerinde yapılmış. İlerleyen zamanda ilaç şirketleri bu yöntemi kanser dâhil birçok kronik hastalıkta ilaç üretmek için geliştirmek istemiş ancak bir sonuç elde edilememiş. Bunun üzerine de biyoteknoloji firmaları daha az etken kullanılan, dolayısıyla daha az yan etkiye sahip ancak daha az kârlı aşı alanına yönelmiş. 2005 yılında Karikó ve Weissman’ın mRNA’nın aşı geliştirmedeki potansiyelini gösteren çalışması 2008’de Biontech, 2010’da da Moderna’nın kurulmasına vesile olmuş. Kovid-19 için hazırlanan bu aşıların haricinde henüz bugüne kadar mRNA yöntemi kullanılıp da ruhsat alınarak uygulanılmış bir aşı yok.

21 Eylüldeki yazımda Çin menşeili Sinovac şirketinin geliştirdiği inaktif yani ölü virüs aşısının da sene sonundan önce hazır olmasının beklendiğini belirtmiştim. Bu aşı uzun yıllardır kullanılan ve iyi bilinen bir yöntemle hazırlanıyor. Örnek vermek gerekirse hani bu yıl kapış kapış giden grip aşısını, köpek ısırdığında yaptırdığımız kuduz aşısını, hepatit B olmayalım diye yaptırdığımız aşıyı sayabiliriz.