Evet.Evet,evet seni eski aşkımın nevrotik dudağında hatırlıyorum;gonca bir gülün kurumuş halinde…Bir damarlı elin içinde sıkılmış,canhıraş,duyulmayan feryatların vardı.Biraz solmuş,çokça morarmıştı yüzün.

Deniz.Bir deniz kenarıydı.Hani senin çok sevdiğin deniz…Sonra.Sonra açtı kenetlenen parmaklarını damarlı el.Ve aydınlıktı.Ve maviydi gökyüzü.Ama kararmıştı dünyan.Bir tarafın mordu.Diğer yanın karanlık.Son bir çabayla baktın bana.Hani,karşı bankta oturan bana. Paramparçaydın,bumburuşuk ve bir anda güz yaprakları gibi düşüverdin ayaklarına nasırlı ellerin.Yere çarpan her bir zerren akordeon gibi açılıp kapanıyordu; önce yere,sonra havaya.Tekrar yere.Acınasıydı hâlin.Tıpkı kendin gibiydi son kelimelerin;paramparça,anlamsız…Çırpınırken kuru bir hüzün kokusuydu ortalığı kaplayan,kimselerin hissedemediği.Yalnızlığın yanına bırakırken seni eli damarlı adam,doğruldu oturduğu yerden.Pis bir sırıtışla ayak altındaki paramparça sana bakıp “Affet! ,İşim bitmişti senle!” diyerek.Pis sırıtşıyla basıp son kez üzerine,dönüp gitti.Sen kırbaçlanmış köle Isaura gibi yerde son çırpınışlarındayken…

Çaresiz,üzgün seyrettim sadece dudağımdan dökülen son cümleyle “Etme,bulma dünyası gülüm! Etme  bulma dünyası”