Senden gelen bir dizeler kompleksini okuyordum.Örttükleri anlamlara anlamlar yüklüyordum kendimce.Yardım ediyordum kendime sırların ortadan kalkması için güyâ…İçlerinde kaybolmanın aritmetiksel çıkışlarını arıyordum.Yada yok sayılmanın hüznünü.Terkedilişin o dayanılmaz stresi ve öfkesiyle azgın boğaya dönüşen nefes alışlarım, bazen kıpırtısız masmavi,dingin bir gölün dinlendirici,o doyumsuz hazzıyla sakinleşiyordu.Bazen cemreler,okuduğum dizede peşpeşe düşerken gönül iklimime, bazen de fırtınalar,kasırgalar mevsimi Eylül yerini alıyordu.Okuduğum dizeye göre elimi cebime atıp,kırılgan bir yaz mevsimini veya onun başkalarına temayüllerini hissettiğimde, korkularımı çıkartıp koyuyorum yüreğime.Bazen de dizelerinle vuruyorum kendimi aynamda . Dudaklarım bana tersten okuyor cümlelerini.Acaba ben de tersinden mi anlıyorum,diye düşündüğüm zamanlarda hiçte azımsanmayacak kadar çok…Sahi,ben mi çaldım seni arta kalan bir aşktan? Yoksa sen mi yeni bir başlangıca koşar adım,göstere göstere gittin? Şimdiki dizelerindeki özlem,bizim paylaştıklarımıza mı? Yoksa,gelene kapının açık olduğunun beyânı mı ?

Yok,yok belkide  üçüncü şık:empati…Sanırım en doğru tesbit:bence günah keçisi yapılıyor cümleler.Kelimelere yüklenen yalanlarla oluşturup cümleleri ve ardından şiirsel dizeleri,ört-bas ediliyor verilen ve tutulmayan sözler.Bir nevi kendince arınma,günah çıkartma…Çıkışı bulmanın iç huzuruyla küçük bir tebessüm gelip yerleşiverdi yüzüme.

 

12:59…28 Haziran 2017 / Holaysa