Ey Sevgili,

Hadi bana gene bir masal anlat !

Sen,duvarların arkasındaki mavi sese vurulmuş,onun peşine düşmüşken,ben içimden bütün kelimelerimin ağzını bağladım.Ve perdeledim kim olduğumu sana. Sen beni dinlerken,gözlerin,kulakların ve tebessümünle birlikte saçlarında eşlik ediyordu. Sen,neyi görmek istiyorsan onu görüyordun bende.Sen,bende yaşamayı seçtin.Bende nefes almayı.Bende yemeyi.Bende koşmayı.Bende gülmeyi.Ne güzel şeylerdi bunlar. Hiç karanlık yanları yoktu.Senin istediğin gibi yaşatıyordun beni hayalinde.Hatta bana dokunarak,paylaşarak çoğaltmak geliyordu içinden sevgini.Mutluluğunun katlanarak çoğalacağını biliyordun. Sen,üzerimdeki karamsarlığı,hüznü çekip aldın.Ve beni öyle huzurlu,öyle mutlu ettin ki…

Şimdi ne zaman aklıma düşsen,kabahat işlemiş çocuk gibi düşüyor suratım göğsüme doğru.

Ama göç vakti artık gözlerime.Ayrılık vakti.Bilmezsin belki ama,adını severdim. Adınla doğardım her yeni güne.Mavim olurdun.Ama hep mavim.Bütün renkleri kıskandırırdım.Herkesi,her şeyi severdim.Ama en çok ta seni…

Önce sesin gitti benden.Ardından şen kahkahaların.Ve tebessümün.Ve sıcacık bakan gözlerin.Şelâleyi andıran saçların takip etti bu gidişleri.Ve en sonrada sen gittin benden…

Oysa ben,hep “biz” olacağımızı,hep “biz” kalacağımızı zannetmiştim. Evet,zannetmiştim.Ama biri gidecek,biri acı çekecekti en nihâyetinde.Sen gitmeyi seçtin ardında kahrolası acılar bırakarak bana.

Ve zamanın eli değdi bize acımasızca.

Ve şimdi,hayat senden,benden,ondan,bundan,şundan  ne zaman bir şey çekip almak istese,önce bir parmak bal çalıyor ağzımıza.Yani kısacık mutlu ediyor ve ardından kocaman bir hüzün bırakıyor ellerine,gözlerine ve yüreğine taksim edilmemiş…

Yok yok !Boş ver bütün bunları.Ve sen en iyisi mi bana gene bir masal anlat !