Siz hiç hırpalandıkça palazlanan,büyüyen bir aşka tanık oldunuz mu?

İşte bizim hikayemiz öyle bir şeydi.Birbirimizi kırdıkça,birbirimize küstükçe daha bir sıkı sarılırdık.Daha bir özlemin içinde büyütürdük mavi baharlarımızı.Daha bir dal budak salarak kucaklardık yarına dair mavi umutlarımızı.

_ Gelmeyeni,gelmediğinden ötürü sevmeli,diyor,Nazım.

Hayır! Yüz kere hayır! Gelmeyeni belki gel/e/mediği için sevebilirim.Ama gelmiyorsa, bir şekilde nefret eder,yırtar göğsümü çıkartırım onu oradan.Sevgilinin o güzel yaşanmışlıklara ihanet etme lüksü yoktur.Olmamalıdır da.Çünkü onu severek ruhumun özgür sesiyle adını,tebessümünü terennüm ettim o kahverengi gözlerine bakarak yüzlerce kez.Yokluğunda,şu an yaptığım gibi,kanun ve keman seslerinin nağmelerinde demlendim.Hüzünlendim.Zaman zaman gözyaşları döktüm.Biz daima tutkuluyduk.Birbirimizin gözlerinde arardık,bulurduk,görürdük kendimizi.Ben onun gözlerinde kendimi olduğumdan daha sevimli,daha cana yakın ve çekici bulurdum. Ve utanır,dile getiremediğim,çocuksu bir sevinç kaplardı yüreğimi.

Hayata,güne dair onca işin gücün arasında zihnimi meşgul edip,kendisini düşündürten en iyi ve en önemli meşgalemdi.

Onun için şiir ve yazılar yazdığım doğrudur.Ama ona yazdıklarım daima diğerlerinden çok daha duygulu ve kaliteliydi.Çünkü O,hayatımı anlamlandıran en önemli tanımdı.

Ve hâlâ yüreğimdeki yerini korumaya devam ediyor,benden kopmuş olsa da…