Bayındırlık ve İskan Bakanlığı da yapan "Milli Görüş" kökenli AK Partili siyasetçi Zeki Ergezen'in cenaze töreni…

Ankara, Hacı Bayram Veli Camii yolu…

Görüntü şu:

TBMM İdare Amiri, MHP Milletvekili Erkan Haberal'ın şoförü, makam aracını, görevini yapmaya çalışan belediye personelinin üzerine sürüyor. Aslen amirlerinin kendisine verdiği talimatı yerine getirmekten başka bir şey yapmamış olan adam yere düşüyor.

İzlerken dehşete kapılmamak imkansız.

Korkunç.

Gerekçesi ne olursa olsun savunulacak hiçbir yanı yok.

***

Ve, ne yanından tutsan elinde kalan bir garabetler silsilesi.

***

Her şeyden önce "fail(!)", öyle bir anlık öfkeye kapılacak tarzda biri değil; böyle bir şey yapabilmek için cinnet getirmiş olması lazım. Haberal'dan önce de üst düzey siyasetçilerle çalışmış,"protokol"e bütün kural ve gerekleriyle hakim, meslek hayatında bu tür bir krizle karşılaşmamış olma ihtimali neredeyse olmayan, nerede, kime, nasıl davranacağını bilen son derece tecrübeli bir makam şoförü.

Hatasız kul olmaz tabii de, "Böyle bir hatayı kim yapmaz?" deseniz, parmakla gösterilecek kişilerden biri.

Ama yaptı mı?

Yaptı.

Neden?

***

Sonra Erkan Haberal hakkında yazılanlar ve onun yazdıkları; ne şımarıklığı kaldı, ne duyarsızlığı, ne kırmızı plaka sevdası…

Keşke kronik mütevazılığını bir yana atıp da yazıldığı gibi "kırmızı plakasız" yaşayamıyor olsaydı; o "kırmızı plaka" en başında aracına takılı olsaydı; muhtemelen bugün tartışılanların hiçbiri yaşanmazdı.

Keza, görüntüler sabit. Ortada ne kibir, ne ısrar var; yolun kesildiğini görünce aracından inmiş, ne olduğunu sormuş, öğrenmiş, efendice yürümüş gitmiş; olaysız.

Ne olduysa onun olmadığı yerde, olmadığı anda, bilgisi ve onayı dışında olmuş.

Yine de lincin odağı o.

Çünkü şoförününkinden bile daha büyük bir kazaya uğradı; iletişim kazası. Yaşadığı üzüntüyü mümkün olabilecek en yanlış, en maksadını aşan sözcüklerle ifadeye kalktı…

Sahip olduğu söylenen gücü de, sevgiyi de, saygıyı da "siyasi makamı"na borçlu olmayan biriyken, o bile anlatamadı; ne kendini, ne derdini…

Neden?

***

Halbuki…

Dağda, ormanda, sokakta ne kadar hasta, yaralı hayvan varsa kurdundan kuşuna kucaklayan, yaralarını elleriyle saran, onları bebek gibi elleriyle besleyen biri bu adam. Öldürmemek için evini basan böcekleri bile ilaçlayamayan biri. Çiçekleri bile koklamaya kıyamayan biri. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere, yardıma ihtiyacı olana, hem de kendi başını ağrıtacak, kendini sıkıntıya sokacak ölçüde yardım elini uzatan biri… Değil ki bir insanın ezilmesini "doğal" bulabilsin.

Şu ahir ömrümde tanıyıp tanıyabileceğim en "doğal" insanlardan biri, böyle bir vahametin ertesinde, yersiz ve zamansız kullandığı bir "doğal olarak"ın kurbanı oldu iyi mi!

Neden?

***

Özellikle "kumpaslar" sürecinde basın yoluyla işlediği insafsızlıkların o kadar karşısındayım ki, "Nihal Bengisu Karaca'yı savunacaklar" listesi yapılsa son sıradan bile girmem o listeye…

Ama bu ne?

Olan olmuş.

Sağır sultan duymuş.

Ama eksik ama fazla, ama haklı ama haksız, o da kendi baktığı yerden gördüğünü yazmış.

Türkiye'de koskoca Türk Silahlı Kuvvetlerinin temelini dinamitleyen yazılar yayınlandı, Genelkurmay Başkanı tutuklatan yazılar, hepsini geçtim Atatürk'e hakaretle döşeli yazılar; suç oluşturmadığı müddetçe bu olayı yazılamaz kılan ne?

Üstelik bir de önce yayınlanmış, sonra kaldırılmış, hani avaz avaz "Bakın, sansür yapmak durumunda bırakıldık" der gibi?

Oturup da "Daha nasıl zarar veririm" diye eni konu düşünmüş olsanız; bundan fazlasını yapamazdınız?

Neden?

***

Garabet silsilesinin nirvanası hedef tahtasına Mansur Yavaş'ın oturtulması.

Seçildiği günden bu yana hiçbir siyasi polemiğin içinde yer almamış, bundan özenle kaçınmış, en insafsız hamlelere karşı bile akıl ve nezaketle karşı çıkmış Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, bu olayın hesabının sorulabileceği en yanlış adresti.

Siyasi rakipleri bunu görmüyor yahut görmek istemiyor olabilir; Ankaralıların her geçen gün biraz daha sevdiği, biraz daha güvendiği Mansur Yavaş'ı, üstelik de aleni bir "ezme" vakasını savunmak üzere "ezmek" metaforuna dayanarak tehdide kalkışan siyasi zekaya söyleyecek söz bulmakta zorlanıyor insan!

Bir Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin konuyla ilgili olarak yaptığı basın açıklamasının seviyeye bakıyorsunuz, bir de onu hedef gösterenlerinkine…

***

Asıl "fail" bu siyaset dili, bu siyaset yapma şeklidir belki de..

Çok basit, çok insani bir "özür" ile pekala kapanabilecek bir olay sırf bu "dil" yüzünden böylesine çığrından çıkmıştır belki?

Türk tipi demeye varmıyor dilim, kutuplaştıran, düşmanlaştıran Türkiye tipi siyasetin taraflara dayattığı "rol"lerdir belki insanları hiç ve asla olmadıkları kişiler gibi algılatan?

"Millet İttifakı"nın belediyesinin personeli ile "Cumhur İttifakı"nın vekilinin şoförü  zinhar "uzlaşamazlar"; yasak çünkü! Suç!

Birileri ille de birşeyleri ezmeye niyetlendiyse, bu ruh halinin biricik sebebi olan dili ezsin bence.