İcazetsiz yayın yapma kabiliyetini çoktan yitirmiş kanallardan izleyince, koronavirüs koşullarında, kapalı bir alanda, "Maske-Mesafe-Hijyen" kuralları hak getire biçimde, saatlerce dip dibe bulunan binlerce insanın şöyle haykırdığını düşünebilirsiniz:
-  Tek millet!
-  Tek bayrak!
-  Tek vatan!
-  Tek devlet!
Lebalep salonda kol kola, omuz omuza, ağız ağıza söylenen şarkıların, tezahüratların, sloganların, çekilen halayların, atılan göbeklerin nihai mesajı şöyle filtrelenmiş olabilir kulaklarınıza:
-  Bir olacağız!
-  İri olacağız!
-  Diri olacağız!
***
 Değil.
***
Duyanlara, önceki geceden başlayarak, dün gün boyu "Hisatsu" diye inliyordu bütün şehir.
İktidar partisi Genel Başkanı'nın, hiç üşenmeden bir bir saydığı 81 ilimizden gelen otobüsler; -aslında- Ankara'ya tek parolayla girdiler:
Adana hoşgeldin:
-  Hisatsu!
Adıyaman hoşgeldin:
-  Hisatsu!
Bursa hoşgeldin:
-  Hisatsu!
Erzurum hoşgeldin:
-  Hisatsu!
Hakkari hoşgeldin:
-  Hisatsu!
Konya hoşgeldin:
- Hisatsu!
Manisa hoşgeldin:
-  Hisatsu!
Van hoşgeldin:
-  Hisatsu!
Zonguldak hoşgeldin:
- Hisatsu!
***
Hedefledikleri gemiye yaklaşan kamikaze pilotları, dalışa geçtiklerinde söylerlermiş bunu:
Hisatsu!
Sonra bommmmmmm!
Ve pufffff!
En kestirme ifadeyle; el Fatiha!
***
Kamikazeler, -malum- Japon Deniz Kuvvetleri'nin, özellikle 2. Dünya Savaşı'nda "destan yazan(!)", "savaşın kaderini değiştiren" intihar saldırılarında görev alan pilotları.
"İlahi rüzgar" demekmiş; Japonya'ya saldırısı sırasında Kubilay Han'ın donanmasını tarumar eden fırtına anlamının kaynağı.
***
Hiçbir siyasi muhalefet gayesi gütmeyen, tamamen "can derdinde" sorulmuş bir soru. Hâlâ bir "Sağlık Bakanı" varsa; cevabını lütfen o versin:
İsterlerse o salona ellerinde kapı gibi "Pozitif" test sonuçlarıyla girmiş olsunlar… İsterlerse iddia edildiği gibi el altından Pfizer'la aşılanmış olsunlar… Salgının yeni "pik(!)"inin ısınma turlarını attığı bir ortamda, dün Ankara Spor Salonu'nu "lebalep"leştirmekle görevlendirilen ve tıklım tıklım otobüslerle geliş-gidiş sürelerini de ekleyince neredeyse iki tam gün boyu, yönetmelikle "hepimizin" uymaya mecbur kılındığı "hayati" kurallardan hiçbirine uymayalar da, isim olarak "ilahi" olur mu bilemem ama ünlem manasında "ilahi" dedirtecek bir "rüzgar"la dönmeyecekler mi şimdi şehirlerine?
***
Hadi varsayalım, "mübarek gazaları" dolayısıyla "Tanrısal bir güç(!)"le korudu kendileri, namümkün de, hadi diyelim hasta olmadılar; taşıyıcı da mı olmayacak hiçbiri?
Mola yerlerinden… Binlerce kişi ortak kullandıkları tuvaletlerden… Birbirlerinin suratına suratına tükürük saçmak pahasına kaçınmadıkları şarkılı-türkülü uzun otobüs yolculuklarından… Bir tek virüs taşıyıcısı bile bulunsa, aynı ortamda saatlerce kapalı kalındığında binlerce kişi için tehdit oluşturmama ihtimali bulunmayan o salondan…
Hiçbiri mi "kongre hatırası" olarak, yayılma hızı da, öldürücülüğü de artan virüsten götürmeyecek yani evine; ailesine?
Vaka sayısındaki hızlı artışı, hasta sayısındaki katlanmayı, korkutan yoğun bakım oranlarını, hanidir 100'ün altına düşmeyen günlük ölüm sayısını göre bile sergilenen bu ihmalkârlığın, bu kayıtsızlığın, bu ciddiyetsizliğin, Türkiye'yi hedef alan bir kamikaze saldırısından farkı ne?
Düzeltiyorum; her biri ayrı bir adrese döneceğine göre; binlerce kamikaze saldırısı?
***
Japonların, "onurları uğruna" başvurdukları bir yöntemdi bu intihar saldırıları?
Lebalepçilerin, hem kendi canlarına, hem bizim canımıza adeta kast etmeleri ne uğruna?
Japonlar, nihayetinde "düşmanı" hedef alıyorlardı?
Lebalepçilerin derdi ne? Ne alıp veremedikleri var, kendileri de yaşıyor olmalarına rağmen yaşanmaz kılmakta ısrar ettikleri bu ülkeyle?
***
17 yaşında, 2. Dünya Savaşı'nda kamikaze olarak görev yapan Kazuo Odachi, 93'üne geldiğinde şöyle demişti:
- Vatanseverliği suistimal edilmiş bir grup genç adamdık!
Anlayana sivrisinek saz…