Türkiye'nin suikastlar tarihinde kurbanların niçin hedef olduğu bellidir ama faillerin arkasındaki "asıl mekanizma" hiçbir zaman çözülemedi...
"Büyük Ortadoğu Projesi"nin ya da Amerika'nın Orta Doğu üzerindeki "50 yıllık planları"nın karanlık sayfalarında, "böl-parçala- yönet" siyasetini engellemeye çalışacak unsurların bertaraf edilmesi konusunda da kayıtsız şartsız maddeler vardı...
Siyaset sosyolojisini biraz olsun bilenler de farkındadır ki, Orta Doğu'nun karıştırılması ve kukla devletler oluşturulması planlarında, emperyalizmin kanla yazılmış senaryolarına direnecek olan tek coğrafya Türkiye'ydi...
Çünkü Türkiye; Kurtuluş Savaşı'yla, bağımsızlık ateşinin hiç söndürmeyeceğini kanıtlamış, kan ve gözyaşının durmadığı Orta Doğu içerisinde sadece emperyalizme mücadele konusundaki köklü geçmişiyle değil, cumhuriyete ve laikliğe bağlı duruşuyla da karanlık emellere direneceğini baştan ilan etmişti...
PKK, İslami Hareket ve taşeronlar...
Türkiye'de, 1980 öncesi "sağ- sol çatışması" adı altında toplumu birbirine düşürenlerin amaçları da, işte emperyalizmin "50 yıllık planlar"ı içerisindeki kanlı sayfalardan oluşmaktaydı...
Hiç kuşkunuz olmasın, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaşananlar da, ABD'nin 'Yeşil Kuşak' adını verdiği, toplumu gericileştirme ve din unsuruyla sömürme projesine hizmet etmişti!..
PKK ile mücadele sırasında bile helikopterlerden dağlara Kuran ayetlerinin atıldığı bu süreç ne yazık ki tarikat ve cemaatlere ivme kazandırmış, işte bu unsurlar içerisindeki aşırı radikal grupları da silahlı örgütlenmelere yönlendirmişti...
Yani, sonu El Kaide ve IŞİD'in tetikçi olarak kullanıldığı "Arap Baharı"na kadar uzanan "Yeşil Kuşak" projesinin Türkiye'de de dayatılması konusunda önemli senaryolar uygulanmaya sokulmuştu...
Yazının başında dikkat çektiğimiz bu projeye "direnen unsurlar" elbetteki laik cumhuriyetin sonsuza kadar yaşatılması konusunda çaba gösteren aydınlardan başkası olmayacaktı...
İşte o aydınlar, Amerika'nın "Yeşil Kuşak" projesinin Anadolu'ya dayatılması planlarına direnirken, asıl failleri dışarıda olan suikast maşaları tarafından katledildiler...
Bir ucu Rabıta'ya, bir ucu tarikat ve cemaatlere ve  bir ucu da İslami Hareket'ten Hizbullah'a kadar uzanan "Yeşil Kuşak" projesinin para ve silahla dayatılması eylemleri sırasında en çok direnenlerden biri olan
Uğur Mumcu karanlığın tek kurbanı olmadı...  farac-katil.jpg
Mumcu suikastına gelene kadar çok önemli isimler taşeron cinayetlerine kurban gitti...
Türkiye'de 1990-2002 yılları arasında düzenlenen suikastlarda
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okkan ve Necip Hablemitoğlu gibi aydınlar katledildi...
Bu kişilerin tamamı laik cumhuriyeti savunuyordu ve onların katledilmesinin perde gerisinde, tüm bu aydınlanma gerekçeleriyle de savaşan dinci örgütler olduğu açıklanmıştı... Yani, İslami Hareket ve türevleri...
Dipsiz kuyudaki failler!..
Türkiye'de radikal dincilerin yol açtığı siyasi suikastlerin bir bölümünde tetikçiler yakalansa da, asıl failler hep karanlıkta kaldı...
"Tetikçi" dediği dinci örgütlerle mücadele ederken Uğur Mumcu cinayetini de çözmek isteyen Diyarbakır emniyet müdürü Ali Gaffar Okan, aslında Hizbullah'ın öldürülen lideri Hüseyin Velioğlu'nun intikamını almak için katledilmişti..
Mumcu'yu öldüren  patlayıcı düzeneğinin benzerinin İslami Hareket örgütünün ortaya çıktığı Batman'da ele geçirilmesi tesadüf değildi...
Mumcu'nun öldürülmeden önce, son bir yıl içinde yazdığı yazılardan dörte üçünün ABD ve müttefikleri ile PKK arasındaki ilişkilere dikkat çekmesi de, avukat Ceyhan Mumcu'nun,
"Fethullahçılar soruşturmayı İran bağı üzerinden sulandırdı" demesi de karanlığın başka boyutlarıydı!..
Mumcu cinayetini çözmek için başlatılan "UMUT Operasyonu"nun amacına ulaşamaması, yurtdışına kaçan bazı zanlıların "tutuklanmamak kaydıyla" Türkiye dönmesi ve serbest bırakılması da, "ipin ucu nerede" sorusunu iyice öne çıkartıyordu...
Mehmet Ağar'ın
soruşturmanın önünde tuğla duvar örüldüğünü söylemesi, "Bir tuğla çekin, gerçekler ortaya çıksın" diyen Güldal Mumcu'ya "çekersem duvar yıkılır" dediği iddiasının da arkası gelmedi!..
Senaristler, maşalar...
Evet; arkasında PKK, İslami Harekat FETÖ ya da türevleri olduğu söylense de, Muammer Aksoy'dan Hablemitoğlu'na kadar tüm siyasi suikastları aslında hep aynı senaristler ve onların yurtiçindeki tarikat- cemaat- örgüt bağlantılı maşaları planladı...
Uğur Mumcu da işte bu gerçeki çok önceleri saptamış olmalı ki; Musa Anter'in öldürülmesinden sonra, 27 Eylül 1992'de kaleme aldığı "Dipsiz Kuyu" başlıklı yazısında, kendisini de katleden asıl failleri ve perde gerisindeki sistemi şöyle tarif etmişti;
"Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleriyle çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur... Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler... Halk deyişi ile Ortadoğu'da 'Kimin eli kimin cebindedir' bilinmez... Kim, kimi, neden öldürüyor?.. Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur... Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı."

  •