Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmakta iken Kasım 2019’da görevinden uzaklaştırılan İzmir 4 No’lu (Yükseköğretim) Şubemiz üyesi Dr. Oktay Gökdemir’in 15.02.2021’de geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldığını öğrenmenin üzüntüsü içerisindeyiz. 

Dr. Oktay Gökdemir, yaşamı ve yapıtları ile Dokuz Eylül Üniversitesi’nin değerli bir hocası, saygın bir tarihçi, nitelikli bir akademisyen, iyi bir öğretmen, Atatürkçü ve duyarlı bir yurttaştı.

Dr. Oktay Gökdemir’in yaşamını kaybetmesine yol açan olaylar ve gelişmelerin literatürdeki adı “Mobbing, Psikolojik Taciz”, hukuki karşılığı ise yıldırı ve eziyettir. İş yaşamı içerisinde organize olmuş iş arkadaşlarının sistemli bir şekilde kişiye duygusal tacizde bulunması, onu kötülemeye çalışması, hataya zorlaması ardından dışlama ve yalnızlaştırması şeklinde belirginleşen bu eylemler çoğu zaman insanların gerek bedenlerinde gerekse psikolojilerinde telafisi güç bozulmalara neden olurken, Dr. Oktay Gökdemir’in başına geldiği gibi kalp krizlerine ve Dr. Mustafa Yalçın örneğinde olduğu gibi intiharlara yol açabilmektedir. Bu yönlerden ele alındığında Mobbing, çalışma yaşamını terörize eden bir cinayet, bir suikast teşebbüsüdür. Olaylar ve belgeler değerlendirildiğinde Dr.Oktay Gökdemir de sistematik bir mobbinge, bir suikasta, bir cinayet teşebbüsüne maruz kalmış ve dolayısı ile yaşamını yitirmiştir. Öyle ki, olaylar bugünden geçmişe dikkatle incelendiğinde daha 15 Kasım 2019’da, işine son verileceği konusunda kendisine hiç bir bilgi verilmeksizin, sessiz sedasız alınan ve uygulamaya konulan bir kararın sonucunda, para çekmek için gittiği bankamatiğin başında maaşının yatmadığını gördüğünde yaşayacağı şok hesap edilmek suretiyle, kalp krizi geçirmesinin tasarlandığı söylenebilir. İşine son verme gerekçesi olarak hakkında verilmiş birden fazla disiplin cezası bulunduğu argümanı da aslında bu “temiz cinayet” planının alt yapısının çok önceden kurgulandığının, Dr. Oktay Gökdemir’in maruz kaldığı bilinçli ve sistematik saldırının kanıtları olsa gerektir. Keza, işine son verildiği hafta içerisinde, aynı günlü şikayetlerin ender görülecek bir hızla birden fazla soruşturmaya konu edilmesinin, henüz işinden olduğu gerçeğini anlama aşamasındaki Dr. Gökdemir’e karşı 15 Kasım 2019’da bankamatikte sonuca ulaştırılamayan cinayet teşebbüsünün tamamlanması amacını taşıdığı da göz ardı edilmemelidir.  

Dr. Oktay Gökdemir’in gerçirdiği kalp krizinin ve ölümünün nedenlerini, genel olarak ülkemiz yükseköğretim sisteminin AKP iktidarında yaşadığı deyim yerinde ise bozulma, yozlaşma ve çürümede aramak gerekir. Kamu kurumlarının hemen her alanına yaygınlaşan ve topluma kanıksatılmaya çalışılan kadrolaşma ve yandaş kayırıcılığı, dolayısı ile bırakın liyakat ile, hukukun en temel ilkeleriyle bile bağdaşmayan atamalar, rektör seçimlerinin kaldırılarak Cumhurbaşkanı’nın tek söz sahibi haline getirilmesi ile yükseköğretimin siyaset kökenli kayyum rektörlerin eline bırakılması sonucunda tepe noktasına ulaşmıştır. Öyle ki, bu liyakatsiz ve siyasi angajman içerisindeki rektörler, üniversiteler içerisinde de kendilerine uygun bir yapılanmaya gitmişlerdir. Süreç hızlanarak devam etmiş ve sürdürülemez bir noktaya ulaşmıştır. Mobbing, bu süreçte yönetim ve karar erkini elinde tutanların ve onların yardakçılarının en büyük ve önemli silahı olmuştur. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde de süreç farklı işlememiş, hatta daha katmerli bir hal almıştır. AKP Genel Başkan Yardımcılığı da yapmış olan Prof. Dr. Nükhet Hotar’ın Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü olarak atanması sonrası gerek akademik gerekse idari kadrolara ilişkin açıktan ya da başka kamu kurumlarından yaptığı atamalar da bunun kanıtlarıdır. Yaklaşık 8.000 kişilik idari ve akademik işgöreni olmasına karşın Rektör Hotar döneminde sadece Üniversite Genel Sekreterliği ile görevlendirilen iki kişinin hangi özelliklerinin bu 8.000 işgörende bulunamadığı, diğer deyişle bu iki kişinin ve dahi daire başkanı ve müdür atamalarının neden DEÜ dışından yapıldığı, kadrolaşmanın boyutunu göstermek bakımından anlamlıdır. Keza Rektör Hotar’ın açıktan atadığı ilk genel sekreterin neden apar topar görevinden ayrılmış olduğu açıklanmaya muhtaçtır ve son kertede rektör atamalarına yetkili iradenin DEÜ Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı gibi stratejik bir göreve yapılan atamada da etkili olduğu görülmektedir. Siyasetin bilime dolayısı ile üniversitelere müdahalesi akademik anlamda da yerleşmiş, Rektör Hotar döneminde DEÜ akademik anlamda birçok yönden gerilerken, Sayıştay raporlarındaki yolsuzlukta ve YÖK’ün ölçümlerinde disiplin cezaları bakımından ilk üçe girerek kendine yer edinmiştir. Gelinen son noktada ise en çok dava edilen, en fazla tazminat ödeyen ve böylelikle kamu zararına yol açan kurumlar arasında hızla ön plana çıkmıştır. Bu dönüşüm gerçekleştirilirken, eleştiren isimler daha çok hedef alınmış, Dr. Oktay Gökdemir de ana muhalefet partisi üyesi olması, soran, sorgulayan ve eleştirel kişiliği ile ötekileştirilmiş ve dışlanmaya hatta yok edilmeye çalışılmıştır.

Bu kapsamda Dr. Oktay Gökdemir’in 2017’den sonra katıldığı bölüm kurullarında nelere itiraz ettiği ve kimlerle çatışmaya düştüğü ve hakkında başlatılan soruşturmaların nasıl yapıldığı, yanı sıra Dr. Gökdemir’in şikayetleri karşısında Bölüm Başkanlığı’nın ve dahi Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’nın takındığı tutum karşılaştırmalı bir şekilde incelenmeye muhtaçtır. Zira bu soruşturmalar, belirli kişilerin tahrik ve kurgusu doğrultusunda kolaylıkla Dr. Gökdemir aleyhinde cezaya dönüşürken, bu süreçte ona hakaret edenlere hiçbir işlem yapılmadığı görülecektir. Öyle ki, Fakültedeki odasını basıp küfür ve hakaretlerde bulunan kişi hakkında başlatılan soruşturmada oda bastığı, küfür ettiği sabit olan öğretim üyesine ceza verilmemesi, soruşturmacının soruşturma şekli ve değerlendirmeleri ve daha da önemlisi küfredenin azmettiricisinin soruşturulmamış olması da Dr. Oktay Gökdemir’in nasıl bir eziyet ve psikolojik saldırıya maruz kaldığını göstermektedir. Buna karşılık Dr. Gökdemir’in düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde, hakaret, aşağılama ve küfür içermeyen sosyal medya paylaşımları üzerinden soruşturmalara uğratılması ve cezalandırılmasının da ayrı bir olgu olarak ele alınması gerekmektedir. Dr. Gökdemir, güçlü olasılıkla aynı odaktan servis ve ihbar edilen ve içeriği suç oluşturmayan sosyal medya paylaşımları nedeni ile cezalandırılmıştır. Mobbingi uygulayan “örgütlü kötülük” amacına ulaşmış, öyle ki, Dr. Gökdemir Fakülte Kurulunun oybirliği ile almış olduğu bir kararla işinden edilmiştir. Bu akademinin içinde bulunduğu içler acısı hali göstermesi bakımından üzüntü verici olsa gerektir. Bu durum o fakültenin yönetim kurulunda Oktay Gökdemir’in davranışlarının nedenini bırakın anlamaya çalışan, sorgulayan dahi olmadığını ya da onların da bir nedenle susmak zorunda olduklarını göstermesi bakımından ibret vericidir. Hele ki, anayasasında çalışma özgürlüğü gibi bir hakkın bulunduğu halde ve günümüz ekonomik koşulları dikkate alındığında; DEÜ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’nın Dr. Oktay Gökdemir zaten emeklidir dolayısı ile hak kaybına uğratılmamıştır şeklindeki açıklaması, belki de akademinin içinde yer alanlar için ciddi sonuçları olabilecek niteliktedir. Bu düşünce yapısındakiler, yarın yasa yapıcıların yükseköğretimde emeklilik yaşı ve süresi dolanlar emekli olsunlar nasıl olsa hak kaybına uğramayacaklar düzenlemesinin önünü açabileceğini ya da toplumun akademisyenler için böyle bir yargıya sahip olabileceğini değerlendirmelidirler.    

Eğitim-İş, Dr. Oktay Gökdemir’in görevine iade davasının açılması ve takibi, soruşturmalarda savunmasının yapılması, eziyet edenlerin Cumhuriyet Savcılığı’nca kovuşturulması aşamalarında hukuki destek vermenin yanı sıra yapmış olduğu basın açıklamasında da yanında yer almış, haksızlıklara onunla birlikte göğüs germiştir. Şubemiz, bundan sonraki süreçte de gerek onun gerekse çocuklarının hak ve hukukunun korunması doğrultusunda çalışmalarını kesintisiz sürdürecek, Dr. Oktay Gökdemir’in haklı mücadelesinin sonuna kadar takipçisi olacaktır.

Bilinmesini isteriz ki;

Dr. Oktay Gökdemir’in aramızdan zamansız ayrılışı nedeni ile üzgünüz, ancak yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle öfkeliyiz de. İçerisinde bilim üretilen, eğitim verilen yükseköğretim kurumlarımızda, üniversitelerimizde düşünce ve ifade özgürlüğünden, demokrasiden, temel insan hak ve özgürlüklerinden, evrensel değerlerden uzak, hukuksuz, haksız ve suç niteliğindeki eylemlerle; “mobbing” yoluyla psikolojik şiddet uygulanarak, akademik ve idari işgörenlere eziyet ve işkence ediliyor olmasına artık dur denilmelidir. Bunun için hemen şimdi, Dr. Oktay Gökdemir’in maruz kaldığı mobbinge daha fazla dayanamayarak kalp krizi geçirmesine ve yaşamını yitirmesine neden olan olaylar zincirini, azmettiricileri ve iştirakçilerini araştırmak üzere kovuşturmalar başlatılmalı ve hak ettikleri cezaları almaları sağlanmalıdır. Bu doğrultuda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, İzmir Cumhuriyet Baş Savcılığını, Yükseköğretim Kurulunu, akademiyi ve akademisyenleri bu suç duyurusu doğrultusunda harekete geçmeye, hukukun gereğini yapmaya çağırıyoruz.