Koronavirüslerden daha önce bahsederken onların doğası gereği mutasyona uğradıklarından da sık sık bahsetmiştik. Virüs varlığını devam ettirmek için ve ortama uyumunu sağlamak için kolayca kendini ve birtakım özelliklerini değiştirir. Ne gariptir ki beyni yok ama bunu bir iç güdü ile inanılmaz bir yapay zekâ gibi yapıyor. Aslında salgının başından beri ufak ufak mutasyon geçiren virüs anladı ki aşılar geldi ve neredeyse ilaç da bulunuyor. Baktı ki pabuç pahalı hemen var gücüyle daha etkili bir mutasyona geçti. Bu seferki mutasyonu da yaşamak için muhtaç olduğu insanın hücrelerine tutunduğu kollarında yaptı. Bu kollar ona meşhur korona yani taç ismini veren dikenleri oluyor. Bu sayede kolayca tutunup sonuçta da kolayca yayılacak. Dünyayı alarma geçiren yeni mutasyonun virüsün yayılma gücünü arttırdığı korkusu da bu yüzden. İngiltere’de fark edilen bu mutasyonun ilk örneği eylül ayında görüldü ve SARS-CoV-2 VUI 202012/01 (Variant Under Investigation, year 2020, month 12, variant 01) baş harflerini içeren isim verildi. “Under investigation “ yani araştırma devam ediyor. Bu mutasyon nedeniyle yayılma hızının %70 arttığı söyleniyor. Bu mutasyon evet virüsün yayılımını artırmak amacıyla olmuş gibi gözüküyor. Ama yine de bu artışın gerçekten mutasyon yüzünden mi yoksa alınan tedbirlerin eksikliği ve hep bahsettiğimiz gibi mevsim geçişine bağlı olarak havanın soğuması ve kapalı ortamlara geçiş yüzünden mi, İngiltere’de haziran ayında kısıtlı olarak açılan okulların eylül ayı başında tamamen açılmasının da katkısı var mı biraz sorgulamak gerekir.

 

Mutasyonla kendini yenileyen yeni koronavirüs

Mutasyon salgının başından beri oluyor

Tarihte görülen bütün pandemiler yani küresel salgınlar eninde sonunda bitmiştir. Bu bitiş üç ihtimalle oluyor ve bu ihtimaller tüm pandemilerin kaderinde var. Birincisi insanların önemli bir kısmı hastalığı geçirerek bağışık hale gelir ve virüs artık yayılamaz. Ancak bu “Giden gitsin kalan sağlar bizim” denilen ve tercih etmeyeceğimiz bir yoldur, aslında salgın devam ederken ister istemez hastalanan kişilerin edindiği bağışıklık bu yola katkı sağlar. Bu yüzden hep söylenen “iyileşenlerin sayısı vaka sayısını geçince salgın iyice kontrol altına alınır” sözü bu sebeptendir. İkinci olasılık aşı bulunur ve aşı ile insanlar bağışık hale gelir. Bunun için de nüfusun %60-70’ini aşılamak gerekir. Üçüncü olarak virüs mutasyona uğrar ve insandan insana bulaşma özelliğini ya da hastalık yapıcı gücünü kaybeder. Bu virüsün sülalece bilinen huyu mutasyonlara uğramasıdır. Yeni koronavirüsün kuzenleri SARS ve MERS de mutasyona uğrayıp sonra da kaybolup gitmişti. Hepimiz darısı bunun başına diyoruz. Ne yalan söyleyeyim ben de mutasyon lafını duyunca içimden öyle geçti. Bu virüs de mutasyona uğrayıp tamam çabuk bulaşsın, kolay bulaşsın çok kişiye geçsin fakat basit bir grip gibi geçsin ve gitsin. Üstelik bu sonuç onun da lehine olur. Eğer varlığını sürdürmek istiyorsa insanların da yaşaması lazım ki virüs tutunabilsin. Ama niyet önemli tabi. Fakat bu virüs de bilmeli ki kötü niyet hep sahibinin sonunu da hazırlıyor. Bizim bu virüsün de artık sonu yaklaştı. Durmadan mutasyonunu yapıp duruyor. İngiltere ve Güney Afrika’daki mutasyonunu takiben bir yeni varyantı da Nijerya’da ortaya çıktı. Siz bu yazıyı okuyana kadar belki daha da yenileri çıkacak

Gündemi meşgul eden her konuda olduğu gibi bunda da uçuk kaçık ortaya atılan fikirler desteksiz iddialar ortalıkta dolanıyor. Bu virüsün varlığını ve sağlığımızı tehdit eden özelliğini inkâr ederek hiçbir korunma tedbirlerini almayı reddeden ya da hiç umursamayan bir kesim var. Bir gurup ise adeta bu salgın ile beraber yaratılan felaket senaryolarından besleniyor. Ortada ciddi bir durum var elbette ancak bunu iyice abartarak insanların moral bozukluğunu körükleyen ve sadece kötümser tabloyu çizmeyi bilenler var. Onlara göre bu mutasyon da felaketin habercisi ve son umudumuz olan aşıların da hiç işe yaramama sebebi olacak. Oysa bilim adamları henüz bu konuda kesin bir sonuç olmadığını üzerine basa basa söylüyorlar. Tabi bir de aşı karşıtları var. Aşı olacağıma koronavirüse yakalanırım daha iyi diye düşünüyorlar. Onların arasında aşıyla genetiğimizi değiştirip bizi yaratığa dönüştürecekler ya da çip takacaklar gibi komik iddialarda bulunanlar bile var. Ancak asıl üzücü ve tehlikeli olan bu komik iddialara inananların olması. Bir hekim olarak pek çok meslektaşım ve hastanın yoğun bakımda yaşadıklarına, kaybına şahit oldum. Bu fikirleri ortaya atanların tarihe geçecek bu salgında vefat edecek insanların vebalini nasıl ödeyeceklerini merak ediyorum. Bir de sözde bilimsel yaklaşıp mevcut aşıların sadece belli yaş grubuna denendiğinden yola çıkarak insanları aşıdan uzaklaştırmaya çalışanlar var. Salgın boyunca üzerinde çok ağır bir sorumluluk olsa da her durumda karşımıza çıkıp gelişmeleri bize zamanında ve açık bir şekilde iletmeye çalışan sağlık bakanımız Dr. Fahrettin Koca’nın da belirttiği gibi Türkiye güvenilir ve emin bir aşıyı tercih etmiştir. Bilinen en kadim aşı yöntemi inaktif aşı yöntemidir. Virüs uygun ortamlarda çoğaltıldıktan sonra öldürülerek vücudun onu tanıması için enjekte edilir. Türkiye’de öncelikli uygulanacak olan Çinli Sinovac şirketinin geliştirdiği Coronavac adındaki bu aşı dün akşam ülkemize gelmek üzere yola çıktı.