AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, İnfaz Kanunu düzenlemesi, Covid-19'la kesişince "izinli" sayılarak cezaevlerinden salıverilen mahkumlarla ilgili olarak, "Bu kadar kişiyi tekrar toplayıp getirmek biraz zor" diye konuşmuş; Habertürk Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya'ya.

Okurken kalbim sıkıştı.

***

Devlet, "salgın var" diye çeşitli suçlardan hüküm giymiş on binlerce mahkuma 2 ay izin veriyor.

2 ay sonra, "salgın devam ediyor" deyip, izinlerini 2 ay daha uzatıyor.

2 ay sonra, 2 ay daha..

2 ay sonra, 2 ay daha…

Suçları sabit görülmüş, mahkum olmuşlar, buna rağmen 8 aydır hayatlarına "özgür" şekilde devam edebiliyorlar.

Aynı süreçte, 7 yıldan az mahkumiyet cezası alanlar zaten hiç hapis yatmadılar.

Yeter mi?

Hiç yeter mi?

"8 aydır zaten dışarıdalar, zaten mahkumiyetlerinin bitmesine 1 yıldan az kalmıştı, 8 ayı da düşünce, 4 ay daha izinli sayılsalar, oldu da bitti maşallah" hesapları yapılıyor anladığım kadarıyla…

Üç, beş, on, yüz değil; ilk açıklanan sayıya göre korona piyangosundan yararlanan mahkum sayısı 64 bin 661 kişiydi!

***

60 binden fazla "suçlu" için, cezaevine döndürmeme formülü aranıyor; "suçlu" olmayan -zira, daha ispat edilebilmiş bir suç yok ortada- , henüz yargılanmasına bile başlanmayan gazeteci Müyesser Yıldız için adeta, cezaevinden çıkarmama formülü icat etmeye çalışılıyor…

Belki de beraat edecek; ama ne salgın, ne masumiyet karinesi, ne anayasal güvence altındaki hak ve hürriyetleri, hiçbir ölçü, Yıldız'ın atıldığı hücrenin kapısını açamıyor.

***

4 ay geçti…

Binlerce "suçlu" cezalarının bir gününü bile yatmadan, hayatlarına devam ederken ve cezaları, cezalarını çekmedikleri halde infaz edilmiş sayılacakken, "suçlu" olmayan Yıldız'ın 4 aydan fazla süredir cezaevinde tutuluyor olması, hangi gerekçeyle izah edilebilir?

***

Kalbim sıkıştı.

Bağırarak koşmak istiyorum bazen sokaklarda;

Nerede bu devlet?

Nerede bu  adalet?

Nerede vicdan?

Meğer ne severlermiş börtü böceği

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, yol kenarlarını kaplayan duvarları, maliyetinin çok yüksek olduğunu söylediği dikey bahçeler yerine grafitilerle renklendireceğini açıklaması üzerine, kamu ajansı, yememiş içmemiş, çevre mühendisi profesörlerle filan konuşup, bilimsel bir boyut da kazandırarak, dikey bahçelerin saymakla bitmeyen faydalarını anlatan uzun bir haber servis etmiş.

Efendim duvarlara iliştirilen bu bitkicikler, her derde devaymış da haberimiz yokmuş meğer.

Baksanıza, "Hava kirleticileri filtre ediyormuş", "Egzozlardan çıkan ağır metalleri filtre ediyormuş", "Sera gazı salınımının azalmasına neden oluyormuş", "İklimi pozitif ekliyormuş", "Ölüm ve hastalık oranlarını azaltıyormuş", "Stresi azaltıyormuş, moralleri yükseltiyormuş"…

Keza…

"İstanbul'da kişi başına düşen yeşil alan oranı Dünya Sağlık Örgütü tavsiyelerinin çok altında"ymış…

"İnsanların yoğun yaşadığı yerlerde, canlıyı kaldırıp da yerine cansız konulmaması lazım"mış…

"Yeşil alan can"mış, "Kelebek"miş… "Kuş"muş… "Arı"ymış… "Börtü böcek"miş…

***

Breh bre breh…

Okudukça Ekrem İmamoğlu'nun kapısına dayanıp, hatta yakasına yapışıp, "Bu şehrin ciğerlerini nasıl sökersiniz" diye hesap sorası geliyor insanın.

***

Da…

***

Son bir yılda mı, kişi başına düşen yeşil alan sayısının kökü kurudu İstanbul'un?

Son bir yılda mı; o eşsiz silueti, eğri büğrü, zerre estetik değer de taşımayan ucube beton yığınlarıyla gölgelendi?

Son bir yılda mı, orman arazileri, mesire yerleri, korular peşkeş çekildi?

***

Çok geriye gitmeden tazecik bir turnusol testi; madem bu kadar börtü böcek sevdası var içinizde; hiç lüzumu olmayan üçüncü havalimanı uğruna Kuzey Ormanları talan edilirken neredeydiniz?

Oranın kuşu kuş, kelebeği kelebek, böceği böcek değil miydi?

Ağacı ağaç değil miydi?

Çiçeği çiçek değil miydi?

Yeşili yeşil değil miydi?

Orada;

Havalimanı alanı için 8 milyon,

İnşaat için açılan taş ocakları için 1.2 milyon,

Kuzey Marmara Otoyolu için 3.7 milyon ağaç kesildi!

6 bin 500 hektarlık orman alanı yok edildi.

Bir de üzerine, "Ekosistemdeki dengeyi bozuyorsunuz", "Yaban hayatı yok ediyorsunuz", "İstanbul'un oksijen ve temiz hava üretim fonksiyonunu sakatlıyorsunuz", "Kuzey rüzgarlarını hava taşıyamaz hale getiriyorsunuz", "Şehrin ısı dengesiyle oynuyorsunuz", "Kıymayın efendiler" diyen bilim insanları, neredeyse "terörist" ilan edildi.

O zaman niye duymadık hiç sesinizi?

***

Bir de böyle düşünün, ormanlar yıllar içinde, türlü bahaneyle katledilmemiş olsaydı, şehir duvara ekeceği çime muhtaç kalır mıydı?