Tüm dünya ülkelerine kabus gibi çöken COVID-19 salgını, ülkemizde insan hayatını değil sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen yönetim anlayışı yüzünden daha derin yaralar açmakta, yeni tehlike sahaları oluşturmaktadır.

Bunun son örneği ne yazık ki okul öncesi eğitim kurumlarıyla ilgili verilen skandal karar olmuştur.

Milli Eğitim Bakanlığı, tüm eğitim kurumlarının "güçlü gelen ikinci Korona dalgasına ilişkin alınan tedbirler nedeniyle" uzaktan eğitime geçeceğini duyurmuş ancak bu konuda okul öncesi eğitim veren kurumları istisnai tutmuştur. Okul öncesi eğitim kurumlarının 23 Kasım 2020 tarihinden itibaren haftada 5 gün yüz yüze eğitim yapacağı ilan edilmiştir. 

Diğer tüm eğitim kurumlarında yayılma riski olan virüsün okul öncesi kurumlarda yayılmayacağı düşünülemeyeceğine göre, açıkça söylemek gerekir ki bu karar: insan sağlığına ve bilimsel gerçeklere aykırı şekilde alınmıştır. 

Bilindiği üzere; ekonomiyi doğru yönetmeyip, yıllardır dünyanın en ağır vergi sistemini uygulamasına rağmen devletin kaynaklarını tüketen hükümet, yurttaşlarına "Sen bir süre işe gitme. Salgın kontrol altına alınıncaya kadar bu güne dek ödediğin vergilerle ben sana bakarım" diyememiştir.

Milyonlarca emekçi, Sağlık Bakanlığı'nın "hayat eve sığar" sloganları eşliğinde toplu taşıma araçlarıyla işe gitmektedir. Okul öncesi kurumlara ilişkin alınan karar da, bu acı tablonun tamamlayıcısı olmuştur. Yani işe gitmek durumunda bırakılan ebeveynler, "çocuğumuz ne olacak?" sorusunu soramasın diye okul öncesi kurumlar açık tutulmuştur. Yıllardır okul öncesi eğitimi, taleplerimize rağmen zorunlu eğitime dahil etmeyen zihniyet, okul öncesi öğretmenlere şimdi de bakıcı muamelesi yapmaktadır. 

Oysa salgının her zamankinden şiddetli sürdüğü, yayılma hızının kontrolsüz biçimde arttığı bir dönemde bu karar, taammüden cinayetten farksızdır. Çünkü bu eğitim kurumlarında Korona, aşağıdaki sebepler yüzünden başka eğitim kademelerindeki kurumlardan daha kolay yayılacaktır:

  • Diğer eğitim kademelerindeki öğrencilere (yaşları daha büyük olduğu için) temizlik ve temasa ilişkin kuralları anlatmak ve uygulatmak daha kolayken, 3-5 yaş arası çocuklarımızın eğitim gördüğü okul öncesi kurumlarda bunu sağlamak çok zordur. Bu yaş grubu çocuklar, dokunarak öğrenmeye muhtaçtır ve temasın önüne geçmek olası değildir.
  • Bu yaş grubundaki çocukların büyük kısmı kişisel temizliklerini, öz bakımlarını kendi başlarına halledemedikleri için öğretmenleriyle sürekli temas halindedirler. Öğretmenleri yeri gelip onları tuvalete götürür, yeri gelir burnunu siler, yeri gelir çocuğun elinden bir yapbozu alıp nasıl yapılacağını gösterir. O yaş grubundaki çocuklara "Kendin yap" demek, pedagojik açıdan doğru ve mümkün olmadığı için bu kurumlarda temas, eğitimin adeta rutinidir. Üstelik çocukların kişisel gelişimleri için gerekli olan oyuncak ve gereçler, elden ele geçmekte olduğu için, bu ortam bir çocukta bile virüs varsa hızlıca diğer çocuklara ve öğretmene yayılmasına yol açacaktır.
  • Birçok okul öncesi kurumda temizlik personeli dahi bulunmamakta, öğretmen her işe yetişmeye çalışmaktadır. 
  • Daha önce sendikamızın broşürlerinde altını defaten çizdiğimiz ancak bir türlü iyileştirilmeyen okul öncesi öğretmenlerin çalışma koşulları da salgın döneminde vahim sonuçlara yol açacaktır. Bu öğretmenlerimiz, çocukları yalnız bırakamadığı için diğer öğretmenlerimiz gibi, dinlenme, tenefüse çıkma molaları verememekte, adeta insanüstü bir gayretle saatlerce ara veremeden çalışmaktadır. İnsanca çalışma şartlarına aykırı olan bu yoğunluk,  pandeminin gerektirdiği temas ve hijyen kurallarının her an pür dikkat uygulanabilmesini mümkün kılmayacaktır.
  • Okul öncesi kurumların yapısı da pandemi sürecinde açık tutmaya aykırı şekildedir. Maalesef birçok okul öncesi sınıfı, okulun en izbe, kullanılmayan idari bir odadan bozma yeridir. Bu odalarda değil koronadan korunmak, maskesiz biçimde nefes almak bile adeta meziyettir. Birçok sınıfın çok küçük odalardan oluştuğu da göz önüne alındığında, bu kurumların pandemi sürecinde risk saçacağı açıktır.

Tüm bu nedenlerle okul öncesi kurumlarda yüz yüze eğitime devam etmek, salgına körükle gitmektir. Bu karar, öğretmeni bakıcı yerine koyma hadsizliği bir yana dursun, öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin, yani dolaylı olarak tüm toplumun hayatını riske atacaktır. Bu karar, öğretmenleri ve velileri büyük bir çaresizliğe itmek, ufacık çocuklara kıymak olacaktır.

Tek bir çocuğumuzun göz yaşı, tek bir öğretmenimizin alın teri bile hükümetin "her şey yolunda" imajından ve sermayenin dayatmalarından kıymetlidir. Okul öncesi öğretmenler çocuk bakıcısı, ufacık çocuklar ise sizin deney tahtanız değildir! 

Kamuoyuna bildirmek isteriz ki; Eğitim-İş olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na resmi bir yazı yollayarak, okul öncesi kurumlara dair alınan bu kararın mantıksızlığını, vicdansızlığını ve yol açabileceği sorunları madde madde sıraladık. Bu büyük yanlıştan dönülmesi gerektiğinin, aksi taktirde yaşanacak her trajedinin sorumlusunun MEB olacağının altını çizdik. 

Bakanlığın cevabını bekliyor, konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz.