Günlerden perşembe.Bu sabah gene neşeyle uyanıp,günü “günaydın”ladım göz bebeklerinden. Her sabah yaptığım gibi suyla tokatladım yüzümün her yanını ve sakallarımdan süzülürken su damlacıkları aynada kendime tebessüm ediverip, havluyla kuruladım yüzümü.Her sabah yaptığım gibi bahçeye çıkıp,evin arkasındaki yıkık havuzun ardındaki yabani armut ağacına doğru yollandım.Küçük,sulu ama bir o kadar tatlı armutlarından iki tane koparıp,koluma silerek afiyetle yedim.Kedilerle oynadım. Vahşi horozla dalaştım,evin köpeği Şefik’i kızdırdım,bana bir türlü ısınamadığı için. Kısa bir bahçe turunun ardından yeniden eve girip,yer yatağımı topladım,odamı düzenledim. Çaydanlığın üst kısmına üç büyük bardaklık çay suyu koyup demledim.O demlenirken mutfak halıserinin üzerine sofra bezini serip üzerine sini'yi, onunda üstüne peynir,zeytin,reçel,tereyağ bir parça ekmek ve kulplu büyük cam bardağımı yerleştirdim.Nedense bu gün yumurta kaynatmaya üşendim.Yüzümde gül gülücüklerle bağdaş kurdum yer soframa.Kahvaltı esnasında internetten birkaç arkadaşla selamlaştık.Sonra düştü başım önüme.

Şimdi bomboş,kendi yalnızlığında kendini avutan bu baba ocağımızın evveliyâtını düşündüm bir an:Altı kardeş:aralarında yaş farkları ikiyi geçmeyen altı kardeş… Otoriter ama bir o kadar dışa karşı korumacı,sevgisini gözlerinde taşıyan bize pek yansıtmayan,baba…Gece geç saatlerde hep onun ayak sesleriyle uyanırdım.Gelip odamızın kapısını açar,üzerlerimizi örter,eğilip koklar, öpüp hemencecik çıkardı. Çocukluğumdan beri hep tilki uykularındayım bu yüzden ve hâlâ beklerim ki babam keşke bir kez daha gelse,diye…Birde evimizin gülü,asıl direği tipik Karadenizli bir annemiz var:konuşmasıyla, tavırlarıyla…Annelerin en özeli ,oldum olası hep sevimli ve komik bulurdum tavırlarını.Hayattan bezdiğini sık sık dile getiren,sabahtan akşama kadar canı çıkan,bize hem anne hem arkadaş,hem sırdaş hem sıkı dost olan dünyalar tatlısı annemiz.

Hüzünlendim şu an,tutamıyorum kendimi.Evet evet ağlıyorum bunları yazarken…

Şimdi gelelim asıl konuya.Aklıma takıldı kahvaltıdayken.Hayatımızın olmazsa olmazı “sevgi-aşk”ı .İlkokul sıralarından başlayıp hayatımızın değişik evrelerinde bazen birkaç bazen daha fazla kere karşı cinsten birini sevdiğimizi,âşık olduğumuzu söyler,bazende kendimizi buna inadırmak adına yeminler ederiz.O duygu selini yaşadığımız dönemelerde onsuz olamayacağımızı,yaşayamayacağımızı,hayatımızın tek anlamı olduğunu gerek onun yüzüne defalarca gerekse sıkı dost (!!!)larımıza,bazen dost olmayanlara bile söyleriz.

Şimdi geliyorum finale.Lütfen kendinize dürüst olarak şunları sorar mısınız: bu duygusal yoğunluğu yaşadığınız ve paylaştığınız günlerin hangisinin “herhangi bir günün tamamında”:Sadece ona tebessüm ettiniz?

Sadece onu sevdiniz?

Sadece ona sıkı sıkı sarıldınız?

Sadece ona “aşkımmmmm” dediniz?

Sadece onu o gün milyonlarca kez öptünüz ?

Ha?söyleyin lütfen !söyleyin!

Sonucu, sizin aynada gözlerinize baka baka vereceğiniz DÜRÜST cevaplarda gizli.