Bu gün kapı kar,içeri dar olan günlerden.Bu gün daralıyor yüreğim.Şiirler,şarkılar üstüme üstüme geliyor.Penceremi açsam,derin derin nefesler alsam.Yada ne bileyim bir bardak su içsem;bir elimde bardak diğerini başıma koyarak,Acısını hissederek yaşasam bir sevdayı ayrılıkta.Özlemenin tadını çıkartsam.Yada uzakta kalarak…Ne bileyim; birkaç şiir,bir iki kartpostal atsam mesela. Hatta bir adım ileri giderek bir mektup döşesem mi?Yok yok en iyisi bir yalnızlık libâsı diksem kendime,şöyle en afillisinden. Bu bahaneyle arkadaşları ayartıp,salaş bir meyhanede dibine vursak susuz rakıların. Acaba tam âşık sayılır mıyım bütün bunları yaptıktan sonra?

Haaa unuttuk be;bir de selle sümük ağlamak vardı yokluğuna,değil mi?!

Yok yook anam babam.Yok yok benden bir halt olmaz.Ben en iyisi mi nezleli burnumu sileyim ve oturayım oturduğum yerde.İçses zaten bütün bu yazdıklarım. Bak!Ne diyor Kayahan;Bir Aşk MasalıBir aşk masalı…Gelmiyor içimden dur! demek kendime.Bende gurur var.Bende inanç var.Yediremem ben kendime öyle içmeleri sı*maları.Bir kez ret cevabı alırsam.Bir kez kırılırsam,su sızdırırsa benliğim, Japon yapıştırıcıları bile fayda vermez.Dökülür, kırılır,paramparça, tuz-buz olur ruhum.Ahlarım boğar beni en başta.

Ama hatırlıyorum da,ergenliğe yeni yeni eriştiğim çağlardı.Bir güvercin kahvesi gözlü kız vardı sınıfımızda.Nutkum tutulurdu her gördüğümde.Basbayağı kalbim sıkışırdı tebessüm edişlerinde.Hem onla olmak,hem ondan kaçmak isterdim .Bir türlü anlamlandıramazdım bunun ne demek olduğunu.

Defterlerimin ve kitaplarımın sağ alt ucuna yazmıştım bastıra bastıra tükenmezle adının baş harflerini.Yine bir okul günü tahtaya kalkmış,matematik çözüyordu.Ve ben o çocuksu,o saf halimle öyle kilitlenmiştim ki bakışlarımla ona,arkadaşımın defalarca ve sessizce beni çağırmasını duymamıştım bile.Ve sanki onunla birlikte tahtada problemi ben çözüyordum.Soruyu doğru çözmesi için,yazları gittiğim Kur’an Kursunda öğrendiğim bütün duaları yalan yanlış hızlıca okuyordum.Nihayet soruyu doğru çözdüğü an,ben ter içinde,derin bir ohhh çekmiştim ki,arkadaşım Gürbüz, seslice “Süleyman A…’i seviyoooo.,der demez bütün bakışlar üzerime kilitlendi âdeta.Ne desem,ne yapsam susturamadım arkadaşımı.Öğretmen,Kes sesini Gürbüz! Dese de bütün imalı bakışlar yerin dibine girmeme sebep olmuştu.Teneffüste bütün sınıf tempo tutarak Süleyman A…’i seviyoooo…Sesleri beynimde zonkluyor, gözyaşlarıma boğuluyordum.Aniden, hırçın bir şekilde Gürbüz’ü sıradan itmiş ve koşa koşa eve gitmiştim.Artık benim için okul hayatı bitmişti. Her şeyi,iki gözüm iki sel,rahmetli anneme anlatmıştım ki o beni anlayacağı yerde gülümsüyordu.Çok kızdım ve kırıldım anneme.Koşarak kendimi küçük odaya kilitleyip, divanın altına girip saklandım kendimce.

Olayın akışı mâlum;ağabeylerim akşam iş dönüşü durumu öğrenmiş kapı ağzında benimle eğleniyorlar,gülüşüyorlar,arkadaşlar gibi; Bizim ufaklık âşık demek! gibi sözleri beni çileden iyice çıkartıp daha çok ağlayarak onlara vevap vermeme vesile oluyordu.En büyük ağabeyimin sabrı taşarak, Aç kapıyı Süleyman,yoksa kapıyı kırar canına okurum! demesiyle irkildim.Ağabeyimden hem korkar hem serdim.Söz ver,döğmeyeceksen açarım,söz verrr! Diyerek kapıya yaklaşıp ardına sinmiştim.

Söz vermesi sonucu açtım kapıyı ama üç ağabeyimde üzerime gelip beni yere yatırıp gıdıklayıp; Süleyman büyümüşte kız da severmiş diye beni iyice ağlatıklarında gene annem yetişmişti imdadıma her zaman ki gibi.Beni kurtarıp azarlamıştı ağabeylerimi.

Babamdan çok korkuyordum bir şey diyecek diye.Tek kelime etmediği gibi üç ağabeyime de kızarak bu konuyu kapattırması bir kez daha gözümde büyümesine vesile oldu babamın.Bir kaç gün kendimle başbaşa bıraktılar beni.İçimde gel-gitler yaşıyordum. Kaybolmak istemiştim içimin tüten odalarında.Aramayın,yokum burda! derdim odaya her kilitleyişimde kendimi.İnandıramadım hiçbir bakışı,hiçbir düşünceyi, onu sevmiyorum,dememe.Bende inanmıyordum en başta.Sığınaklarımın içinde çarpa çarpa tüketemedim kendimi.Sığındım hep divanın altına umudumla birlikte.Düş bahçelerim yağmalanıyordu.Sarıyordum kollarımla kendimi karanlığa, soğuğa bütün dünyaya karşı.Birde alaycı bakışlara karşı.Ve kaçmak istiyordum kimselerin beni bulamayacağı ıssızlıklara.Ama…Ama bir de o olsa yanımda…Keşke olsa.Keşke olabilse…Yada ben kaybolsam,herkes pişman olsa yaptıklarına ve arasalar,arasalar, arasalar.Ama sadece o…hep o bulabilse beni her defasında.Ama saklandığım ne divan altında nede kaçtığım korkunç izbe yerlerde hep yalnız bıraktı beni,Hep ağabeylerim gelip buldu.

Ve benim bir derdim vardı,derdim.Derdim sadece beni gererdi.Derdim,yağmura açılmış eller gibiydi,yüzü hep dönüktü Allaha hüzün karışımı bir ümitle. Dualarımda benimle yalnız kalırdı.Dualarımın gözleri güvercin kahvesiydi,iriydi.Uykusuzdular hep.Ve huzursuzdular sanki sol böğürlerine hançer sokulmuş gibi.Gibiydi acım.Gibiydi beklentim.Ama çözümsüzdü.Çevremdekiler beni görmüyorlar.Ben gölgeydim kendime. Soluk bir bulutun soluk gölgesiydim.Gene de bana onun adını fısıldardı rüzgârlar. Yüreğim artık çocuk değildi.Çocuk değildi artık duygularım.Büyümüştüm sanki bu minik sevdamla.Sanki koccaman bir görev yüklenmişti minik omuzlarıma.Ben karanlıklarım içinde onu yaktım.İçim alev alevdi.Dağlarda değil artık içimde ateşler yanıyordu.Ve ben hiç sevmedim o geçmek bilmeyen cumartesini.Ben hiç sevmedim sevimsiz Pazar gününü.Anneme sorardım hep saatleri.Pazartesine kaç saat kaldı,diye.

Süklüm büklüm birkaç gün sonra okula döndüm.Büyük kabahat işlemiş insanlar gibi bakamadım kimselerin yüzüne günlerce.Ama…Ama sanki A…’in bana bakışları daha bir sıcacık gibiydi.

Yıllar sonra,yani şimdilerde o günlerde yaşadıklarımı daha bir yetiştin cümleleri ile anlatabiliyor,anlamlandırabiliyorum.Ve ben artık gece yarılarını yaşamaktan yoruldum artık.Yalnızlıktan yoruldum. Şiirlerden de yoruldum.Ve ben en çokta unutmaktan yoruldum.Şimdi her zamankinden daha çok yalnızım.

O dönemlerde hiçbir tabip derdime deva olamamıştı.Buna rağmen gönlüm o günleri aramıyor dersem yalan olur.

Şimdi hatıralar bende ağlar.Hayat acımasız,Soğuk ve zalim