Sayın,

- Adalet Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü,

- Adalet Komisyonu Başkanvekili Yılmaz Tunç,

- Adalet Komisyonu Sözcüsü Gülay Samancı,

- Adalet Komisyonu Katip Üyeleri Belgin Uygur, Emine Yavuz Gözgeç,

-  Adalet Komisyonu Üyeleri Sabri Öztürk, Abdülkadir Özel, Abdullah Güler,  Mahmut Atilla Kaya, Ramazan Can, Orhan Kırcalı, Mustafa Arslan, Yusuf Başer, Halil Öztürk, Yücel Bulut,

mensubu olduğunuz siyasi partilerin "sosyal medya ambargosu" dolayısıyla, yüksek sadakatiniz gereği dün gün ve gece boyu, şöyle göz ucuyla da olsa twitter, facebook gibi mecralara bakmamış, dolayısıyla da "dışarıda" neler olup bittiğinden habersiz kalmış olabilirsiniz; zira "erişim izni verilen(!)" kanallarınız yoluyla herhangi bir şeyden "haberdar" olma imkanına sahip olmadığınızı düşünüyorum!

( "Avukatlık Yasası"nda yapılması planlanan değişiklikleri görüşüyor olduğunuz ve aslında böyle bir usul de olduğu halde konunun muhataplarını, yani baroları, yani avukatları dinlemeyi reddederek ve onları Milletin Meclisi'nin kapısında bekleterek yol açtığınız tabloyu bilerek "inadım inat" dememişsiniz herhalde değil mi! )

***

Her birinizde ayrı ayrı rica ediyorum. Bugün ilk iş olarak, dün gün ve gece boyu, siz "içeride"yken,

Cayır cayır güneşin altında duvar diplerine çökmüş baro başkanlarının halini…

Sabahın ilk ışıklarına kadar süren nöbeti…

Onlara oturacak bank getiren Çankaya Belediyesi ekiplerine yapılan müdahaleyi..

Sırtlarında bank taşıyan CHP milletvekillerini…

Vatandaşın tepkisini…

Günlerce "Diyalog yolu açık olduğu halde" bunu kullanmadıkları için demediğinizi bırakmadığınız Baro Başkanları'nın diyalog kurma gayretlerini geri püskürtmenin sakilliğini…

***

Ama pardon…

Yine siz diyalog kurmak için adeta üstünüzü başınızı parçaladınız da, baro başkanları sırf "şov yapabilmek" için buna yanaşmadı değil mi!

O yüce gönlünüzle "Aranızdan 3 kişi seçin ve gönderin" dediniz, ama Barolar, sırf "olay" çıkarabilmek için, pandemi koşullarında bunun mümkün olamayacağını bile bile "Ya hepimiz ya hiç" diye işi yokuşa sürdüler… Üzüm yemek değil bağcı dövmekti niyetleri değil mi!

Dün gece, AK Partili isimlerden gelen açıklamalar bu yöndeydi.

***

Temsilci pazarlığının yapıldığı İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu'nu aradım, "Doğru mu, aranızdan üç temsilci seçip komisyona yollamanızı istedikleri halde siz mi reddettiniz?" diye sordum.

"Doğru" dedi;

"TBMM Komisyonları, Genel Kurul'a gelecek yasa tekliflerini olgunlaştırmak için vardır. Komisyonlar bu işi görüştükleri teklif konusunun paydaşlarından görüş alarak yapar. Hukuk Fakültesi'nin daha birinci sınıfında öğretilir bu. Daha geçenlerde Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda tek tek avcıları dinlediler mesela. Hayvan hakları görüşülürken konuyla ilgili dernekleri, dernek bile olmayan aktivistleri dinlediler; doğrusu da budur. Şimdi de Avukatlık Yasası'nı görüşürken avukatları, baroları dinlemek zorundalar.  'Mehmet Durakoğlu, sen gel konuş'; burada bütün gün bekleyen 49 arkadaşım ne olacak? Baro Başkanları neden Milletin Meclisine giremiyor biz bunu öğrenmek istiyoruz. Biz, bütün baro başkanlarımızla Meclis'e girelim, sonra komisyonda konuşmak üzere 3 temsilci seçeriz; ama niye içeriye sokulmuyoruz?"

***

Durakoğlu konuşurken aklıma geldi; AK Parti madem bu işi diyalogla, baroların da görüşünü alarak, onları da sürece katarak çözmek konusunda bu kadar heveskârdı; madem baroların belirli sayıda "temsilci" düzeyinde komisyona katılmasına razıydı; o zaman, CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen'in "İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, Kayseri Barosu Başkanı Cavit Dursun, Trabzon Barosu Başkanı Sibel Suiçmez, Kocaeli Barosu Başkanı Bahar Gültekin Candemir ve Düzce Barosu Başkanı Azade Ay'dan oluşan 7 Baro Başkanı Komisyona katılsın" başvurusu neden reddedildi.

Komisyon sürecinin en başında bu başvuru kabul edilseydi, iş bu noktaya gelir miydi?

Bu durumda, işi bu noktaya kim getirdi;

Sahiden de baroların "şov" hevesi mi?

***

Sayın Komisyon Başkanı ve üyelerinden ayrı ayrı rica ediyorum; "erişim izni verilen" kanalların yayınlamadığı o görüntüleri bir izleyin.

Gurur mu, utanç mı oluyor insanın içini kaplayan duygu.

SORU-YORUM

Ankara'nın "yürüyüşe" elverişli her sokağında, "toplantı"ya elverişli her salonunda, "gösteri"ye uygun her meydanında kımıl kımıl kol gezen ve valiliğe "15 günlük yasak" kararı aldıran koronavirüs, TBMM'yi es mi geçiyor yani? Meclis'teki vaka sayısından hiç de es geçmediğini, hatta burada kendine hayli geniş bir yaşam alanı oluşturduğunu biliyoruz. Buna rağmen, komisyon üyelerini ve komisyonun dinlemeyi reddettiği baroların hukukunu savunmak isteyen milletvekillerini "sosyal mesafe" uygulamaya imkan olmayan bir salona balık istifi tıkıştırmanın, milletvekillerinin "Sizin yüzünüzden öleceğiz" feryatları arasında teklifi ille de görüşmeye ve ısrarla geçirmeye çalışmanın ne anlamı var? Yangından mal mı kaçırıyorsunuz? İktidar açısından, nedir bu yasa teklifini Eylül'e bırakılamaz ve dahi canlarından daha kıymetli kılan?