Günlerden bir gün,Cumartesilerden bir Cumartesi.Saat 13:25.PC’de Feridun Düzağaç:Biçare…Sol elimin işaret parmağıyla kaşıdım sol gözümün kapağını.Sağ elimin son üç parmağıyla sağ kulak üstündeki kısa saçlarımı karıştırıp,klavyemin tuşlarına baktım bir an.Ve başımı hafifçe sol omzuma eğip yüzüme yarım bir tebessüm yerleştirip,anılarımı aralamaya karar verdim.Gönlümün meyhanesinde tozlanmış anı şişelerimin üzerine eğilip güçlü bir nefesle üfürdümmm.Bir an yüzüm,kirpiklerim toz içinde kaldı.Ciğerime çektiğim tozlar sebebiyle boğazım kelimelerin tarif edemediği bir şekilde garipleşirken yüzüm asılı kaldı odamda.Anı raflarımın ilerisinde  dışı tozdan petrol mavisine dönüşmüş olan küçük şişeyi açmaya karar verdim.Küçük sevimli,tozlu şişeyi elime alıp evirip,çevirip bir parmağımla üzerinden kazır gibi tozu alıp,sağ gözüme iyice yanaştırıp içine baktığımda taaaa yıllar öncesinde hiçte hatırlamak istemeyeceğim bir anım ile göz göze geldik.

Evet.Yaklaşık 52 yıl öncesiydi sanırım.9/10 yaşlarında bir çocuktum o zamanlar.İlkokul çağlarıydı. Ele avuca sığmayan, annesinin ve üç ağabeyinin çok sevdiği ve şımarttığı bir çocuktum.O dönemlerde henüz diğer iki kardeşim doğmadığı için,evin en küçüğüydüm. Yine o dönemlerde yemek ayırt etmez ne bulursam yerdim.Ama sucuk yemeyi özellikle çok severdim.Beş vakit sucuk yada sucuklu yumurta verseniz hayır demem mümkün değildi.

Bu özelliğimi komşularımız ve o dönemlerde Trabzon’dan her yıl gurbete, Keskin’e çalışmaya gelen halamın kocası  Taka Ali,babamın amca oğulları Kaplâ Mukammed ve Hasan ve Prik Rıza’da bilirdi.Bu dördü  yaz boyunca kalaycılık ve pazarlarda ayakkabı satıcılığı yapar ve akşamları evimizin yanındaki küçük,kiralık bir evde kalırlardı.Ancak akşam yemeklerini annem yapar,hafta sonları da çamaşırlarını yıkardı. Çoğunlukla akşamları bizim evde yemek yenir ve konu dönüp dolaşıp benim sucuğa olan düşkünlüğüme gelirdi.Ve sevineyim diye ara sıra bana sucuk getirirlerdi. Annem, herkeste yesin diye pişirip diğer yemeklerle birlikte sofraya koyardı.Bu amcalar hem bana takılır hem yemeğin sonuna doğru sucuğun kalanını bana bırakırlardı.Ali eniştem her Karadenizli gibi nüktedan biriydi.Şakalarıyla güldürürdü bizleri.Ve ayrıca beni de çok severdi. Daha sonra öğrendiğime göre bu büyük amcamlar kendi aralarında bahse girmişler.Taka Ali:Ben bu çocuğun sucuğa düşkünlüğünü keserim demiş. Diğerleri,mümkün değil,beceremezsin! diye TakaAli’yle bahse girmişler.

Nasıl yapacaksın bunu diye sorduklarında: Bekleyun,göreceksunuz,hayatı boyunca bir daha sucuk yemeye tövbe edecek ha bu çocuk! Demiş ve kahkahalarla gülmüş.Sonraki gün okul dönüşümde,onlarında iş dönüşü Taka Ali bize gelip anneme, Emine,süleyman’a sucuk alduk. Biz çay içeceğiz oda biuimle sucuk yer.Annem;Ne gerek var ağabey,buyrun ben hem çay yapayım hem burada sofrada hazırlarım size,dediğini bu gün gibi hatırlıyorum. Taka Ali ısrar edince ben gözlerimin içi gülerek Taka Ali’nin elinden tutarak büyük bir hevesle onların kaldığı eve gittik.İçeri girdiğimde diğer amcalar,her zamanki gibi,beni sevgiyle karşılayıp,konuşurlarken Taka Ali biraz sonra elinde küçük bir sini,sininin üzerinde bardaklar,ekmek,şeker ve kocaman bir tava dolusu cızır cızır sesler çıkartan sucukla odaya girdi.Hemen sofra bezini serip beni oturtup, ekmek ve sucuğu yememi sadece Taka Ali istedi.Diğerleri minderlerinin üzerinde oturup beni seyretmeye başladılar.Ben hiçbir anlam veremesem de çokta umursamadım doğrusu bu tavırlarını.Kaldı ki sucuk varken çokta önemli değildi hiçbir şey.Büyük bir iştahla yumuldum sucuğa.Ben yedikçe gülüyorlardı.Kısa sürede sucuklu tavayı elimdeki son ekmek parçasıyla sıyırırken diğerleri Taka Ali’ye dönüp: Ali,bu muydu planın ?!Deyip kahkahalarla gülüyorlardı.Taka Ali kafasını kaşıyıp,koca bir tavayı yeyişime ve arkadaşlarının sözlerine bozulmuştu.Taka Ali boş tavayı kapıp hemen mutfağa koşmuş az  sonra gene tepeleme sucuk dolu tavayla girmişti odaya.Ben şaşkın ve sevinçli, diğerleri biraz öfkeli: Ne yapıyorsun Ali,bu yaptığın doğru değil,çocuğa bir şey olacak! Demelerine rağmen,Taka Ali beni sofraya oturtup :Suleyman,ye punları da .Hepsi senindur.Yeyeceksun hepsini! Dedi.

Ben,kulaklarımı konuşmalara tıkayıp büyük bir iştahla ekmeksiz yemeye devam ediyordum.Ama biraz sonra midem tıka basa dolduğu için yediklerim ağzıma gelmeye başlamıştı.Çatalı siniye bırakıp bir elimle boğazımı tutuyor,diğeriyle karnıma bastırıyordum.Taka Ali bıraktığım çatalı hemen siniden alıp elime tutuşturup emreder gibi:Yeyeceksun hepsini!Hayde,durmak yok!Bitecek bunların hepsi!Bu sözlerin karşısında ben biraz korku biraz bulantıyla,hem zorla yiyor hemde yalvaran gözlerle diğer amcalara bakıyorken onlar neredeyse Taka Ali ile kavga edecek kadar işi ileri götürüp,t atışmaya başlamışlardı bile.Taka Ali :Karışmayın, Yeyecek hepsiniii!  Diye bağırırken gözlerini iri iri açmış,yüzü çok çirkinleşmişti.Ben ağlamayla karışık garip sesler çıkartırken bile,beni zorlamış,ben tavadaki sucuğun hepsini bitirmiş, neredeyse kusacaktım. Ağlayarak gitmek istediğimi söylerken Taka Ali:Dur,daha bir tava sucuk var! Getireyim de onlari da yeyeceksun? Dediğinde benim başım dönmüş ve korkunç bir bulantı ile kusmuş kusmuş kusmuştum yerdeki kilimin ve sininin üzerine. Çok iğrenç bir koku ve tiksinti hissederek ağlayarak odadan ve dış kapıdan kaçarken arkamdan kahkaha sesleri geliyordu.Yolda yalpalayarak hem koşuyor,hem ağlıyordum.

 Eve geldiğimde konuyu bilmeyen annem çok şaşırmış, sarılmış;Kim dövdü benim aslan oğlumu,kim!Çabuk söyle! Dediğinde ben,selle sümük ağlayarak,kesik kesik olanı biteni anlatmıştım.Annem ağlayarak beni bağrına bastı bir an.Sonra elimden tutarak sokağa hışımla çıkıp, amcaların kaldığı eve doğru gidiyorduk.Buna gitmek değilde,beni yerlerde sürükleyerek götürüyordu dersek daha olurdu sanırım. Amcaların kaldığı evin kapısını peş peşe yumruklarken,kapıyı açan Taka Ali’ye ve ardından gelenlere oldukça ağır sözler sarf etmişti.Şimdi bile dile getiremeyeceğim sözlerdi.Akrabalar ağızlarını açıp tek kelime bile edememişlerdi.Annem ayni hışımla geri dönerken beni karga tulumba kaldırıp sırtına attığı gibi, ağlaya ağlaya tekrar eve geldik.Ve ben günlerce bulantı,kusmayla savaşırken okula gidememiştim.Ve o gün akşam eve gelen babama olanları anlattığı halde babamın:Olayı büyütmeye gerek yok! Belli ki amcaları şaka yapmışlar oğlumuza.Ama dozunu kaçırmışlar anlaşılan. Dediğinde annemin o yumuşacık, o konuşurken karşısındakini incitmekten çekinen sesi bu gün ikinci kez bir kaplan kükreyişindeydi âdeta.Babamla epey tartıştılar.Ve ben buna sebep oldum diye ağladım…ağladım..ağladım sessizce.Ve gene kustum.Yorgan,yastık,çarşaflar berbat oldu.Korktum.Ama Mahmut ağabeyim sessizce beni kaldırıp kendi yatağına yatırırken ağzımı peşkirle silip beni öptü.Sonrasını hatırlamıyorum,uyumuşum.

O günden sonra yaz boyu ne o amcalar bize gelebildi, nede ben o yıldan sonra sucuk yiyebildim bir daha.