İçten içe özgürce uçmak istiyordum. Ama ne mümkün ! Derin bir nefes alıp düşündüm: Ülkemin gelincik saçlı kızları her gün ağarmasında gece karanlığına kadar umut ektiler köylerindeki tarlalarına. Dumanlı dağların başındaki gök mavisine uzandı elleri. Gülüşleri ülkeleri gibi sıcacık ve güzeldi. Çağlayan derelerin coşkusunu taşıyorlardı yüreklerinde. Çalışırken bir bir dökülürdü dünyevî dertleri mavi peştemallarından toprağa. Yağız delikanlıların yeni terleyen bıyık altı tebessümlerine kapılırdı yürekleri. Eylüller ıraktı hülyalarından. “azıcık aşım, kaygısız başım” düsturuyla yetiştirildikleri için yoksulluğa tevekkül ile boyun bükerlerdi. Ne zaman kaytan bıyıklı delikanlı cenaze sayısı artmaya başladı, o zaman sorular akın etti zihinlerine:       “vatan ne demek? Neden ölüyor bu genç delikanlılar ? neden “şehit” deniliyor onlara ? …

 Gülbaharlar sorularla solmaya başladı yavaş yavaş bu ülkede. Soludukları hava bile batar oldu gül sînelere. Ateşin düştüğü ocaklarda kızıl şerbetler içilirken, başlar hep dik, “vatan sağ olsun !”  vakarı… Gün döndü aydınlandı beyinler. Daha bir süzer oldular haberleri ve ardındakileri ve gördüler ki vatanı satanlar  vatan için ölenlerden daha itibarlı hâle gelince ağıtların şekli değişti. Kahırlar ,beddualar, sağanak sağanak  yağdı, muhatapları aldırış etmeseler de… Tarlalar artık küf kokuyordu. İlk kez 4x4 ‘ün (cip) ne olduğunu, önceden kendisi gibiyken, sihirli bir değnek değen kapı komşunun kapısında görüyorlardı. İlk kez, gururlu ve başı dimdik Fatma teyze, komşularına bakarken gözlerini kaçırıyordu; evine beleş kömür-yağ-un-şeker sık sık bırakıldıktan sonra... İlk kez köye siz-biz yüzünden ayrılıklar giriyordu. İmece anılarda kaldı. Nisan’daki papatya tarlalarındaki halaylara, horonlara kalkacak adam gibi sevgili de kalmadı. Gelincik tozları paçalarına bulaşamaz oldu artık. Hüznün çaresizliğinde kapattılar kapılarını bir birlerine. Bazıları bazılarının üzerini kırmızıyla çizip, gözden çıkarır oldu.  “Sessiz yığınız ya, hiçbir şeyden anlamayız ya !!! ondan her hal… bu bize reva mı ? bu kahır yüklü bulutlar elbet sebep olanların üzerlerine yağacaktır !” tekerlemesi erkeklerin ve kadınların, kızların ellerinde  tesbih ve dudak kıvrımlarında dua oldu. Ve güven, gök gözlü bir çocuğun avuçlarındaydı sımsıkı. Ve parmakları gevşedi… gevşedi… yere düştü kardeşlik…birlik… sevgi… artık buz mavisi gözler ve eller başka bir şeye uzanıyor kavramak için. Başka bir şeye… Ey hayatı kirletenler ! ey kir içinde yüzenler ! unutmayın !  ben topal bir karıncayım !                                                                     topal karınca; hani hedefine gitmek için ölümü seve seve göze alan topal karınca…