MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, Sabah yazarı Salih Tuna'yı aramış ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu ti'ye aldığı "Kafasını Kaybeden Adam" kitabıyla ilgili sitayişte bulunmuş.

Tuna ile Akçay arasında Canetti'den girilip, Oğuz Aral'dan çıkılan müthiş bir mizah sohbeti de gelişmiş; "Körleşme"den "Gırgır"a konuşmuşlar da konuşmuşlar…

Tuna, öyle etkilenmiş ki "Böyle vekillerimizin olması ne kadar güzel" diyerek "müthiş bir tecessüs" diye tarif etmiş Akçay'ı.

***

"Kitap okuyor" olduğu için, okuduklarına kafa yoruyor, yorumluyor, yazarına geri bildirimde bulunarak onun düşün ve yazın dünyasına katkıda bulunuyor olduğu, yani Türk siyaset ortalamasının üstünde davranışlar sergilediği için Akçay'ı ben de tebrik ediyorum.

Ama sormadan da edemiyorum;

Aynı kitabın "özne"si, yani "Kafasını Kaybeden Adam" olarak konumlandırılan kişi CHP Genel Başkanı değil de MHP Genel Başkanı olsaydı da, Akçay o kitaptan aynı şekilde sitayişle bahseder miydi?

Yazarını arayıp tebrik eder miydi?

Ortaya çıkan eseri "mizahi" bulur muydu?

Muhalefeti hedef aldığında "mizah" diye alkışladığı eleştirileri, iktidarı hedef aldığında da aynı sınıfta değerlendirir miydi; parmak sallamadan, hakaret ve dahi tehdit yağdırmadan?

Öyleyse eyvallah.

Değilse, Akçay'ı, "tecessüs" bir vekil olarak üzerinde düşünmeye davet ediyorum;

Toplumu yaran, bağlarını koparan, düşmanlaştıran bu ucube iklimin yegane sebebi, tıpkı mizah örneğinde olduğu gibi her alanda kendini gösteren "benimse iyidir" anlayışı değil mi?

***

Aynı sözün niteliğinin yazana, söylenene göre değişmesi; biri yazınca cesaret diye alkışladığımızın, öbürü yazınca ihanet diye yaftalanması…

***

Aynı fiilin niteliğinin faile göre değişmesi; biri yapınca yere göğe koyamadığımızı, öteki yapınca itibarsızlaştırmak için üstümüzü başımızı parçalamamız…

***

Aynı suçun niteliğinin işleyene göre değişmesi; birine müebbet aldıran suçtan, bir başkasının ifadesine dahi başvurulmuyor olması…

***

Hatta aynı başarının niteliğinin kazanana göre değişmesi; biri kazandıysa zafer, öteki kazandıysa hezimet sayılması…

***

Velhasıl, başta "adalet" olmak üzere her alanın ama en çok da "siyaset"in "nesnel ölçülerden muaf" hale getirilmesi değil mi, ucu bir gün, bir şekilde herkese dokunacak, az veya çok, öyle veya böyle herkesin canını yakacak bu halin sebebi.

"Sırtımız" tehlikede

Bölgeyi yakından izleyenler iki yıla yakındır işaret ediyordu ama bugüne kadar hiç enine boyuna konuşulmadı, VOMA.

Prof. Dr. Aygün Attar, dün, sosyal medya hesabından yaptığı "Ermenistan, Rusya'nın paramiliter Wagner örgütünü örnek alarak Karabağ'da terör örgütü kurdu. Ermenistan haber ajanslarına göre ,VOMA adlı örgütü  eski istihbarat ajanı Vova Vardanov yönetiyor ve yeni terör örgütü gönüllü erkek ve kadınlardan oluşuyor" paylaşımıyla, hatırlatınca merak ettim;

Buna karşı biz ne yapıyoruz acaba?

Zira, konuya hakim olanlar "neo-Asala" olarak tanımlıyor VOMA'yı; Asala'nın Türkiye'ye maliyetini bilmem hatırlatmaya gerek var mı?

Karabağ'da kuruldu; peki Karabağ'la mı sınırlı kalacak VOMA'nın "faaliyet alanı"? (Öyle kalsa da Türk Dünyası için 'sorun' olduğu gerçeği değişmez….)

VOMA'nın "İşgal altındaki Ermeni topraklarında kurulmuş düşman devletler" listesinde Türkiye de var.

Tarih boyunca, aynı menşeden türeyen terör örgütlerinin, çetelerin sırtımıza hançeri saplamak için gözettikleri konjonktürü düşününce, bugün de farklı bir süreçten geçmiyoruz. Gözümüz, kuşağımız ve dahi var gücümüzü Doğu Akdeniz'e kilitlemişken, doğu/kuzey doğuda "sırtımız"ı sağlama almayı ihmal etmemişizdir inşallah.