Düzce Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Dilek Yekenkurul, kuduz hastalığının öneminin anlaşılması ve hastalığa ilişkin farkındalığın artırılması amacıyla bilgilendirmede bulundu.

Kuduz hastalığının kedi, köpek, sığır, keçi, koyun, at, eşek gibi evcil hayvanlar ve tilki, kurt, çakal, ayı, domuz, sansar, kokarca, gelincik gibi yabani hayvanlar tarafından ısırma ve tırmalama gibi yollarla bulaştığını belirten Dr. Yekenkurul, hastalığın beyin enfeksiyonu yaparak insanın ölümüne sebep olabildiğine dikkat çekti.

Kuduzun ilk belirtilerinin karın ağrısı ve ateş gibi özgül olmayan belirtiler olduğunu ifade eden Yekenkurul, “Asıl klinik belirtiler ortaya çıkmadan kuduz tanısı koymak güçtür. Isırılan yerde veya uzuvlarda ortaya çıkan uyuşma, yanma veya karıncalanma hissi önemlidir. Uzuvlarda olan bu his yüze ve boyuna yayılım gösterebilir. Her vakada görülmemekle birlikte kuduzun diğer beyin enfeksiyonlarından en önemli farkı budur. Bazen günlerce süren bu dönemden sonra akut nörolojik dönem başlar. Akut nörolojik dönem iki farklı klinik tabloda seyredebilir. Bunlardan birincisi inme gibi güçsüzlüklerin görüldüğü paralitik dönem, bir diğeri saldırgan tavırların görüldüğü ensefalitik dönemdir. Paralitik döneme kıyasla daha sık görülen ensefalitik dönemde gördüğümüz diğer bazı belirtiler; korku, susama gibi içten gelen uyaran ve ses, ışık, gürültü gibi dıştan gelen uyaranlarla ortaya çıkan korku, telaş ve sinirlilik halidir” dedi.

İstenmeyen ve saldırganlığa varan hareketlerin genel olarak beyin enfeksiyonunun bir belirtisi olduğunu dile getiren Öğretim Üyesi Yekenkurul, “Kuduz da bu enfeksiyonlardan biridir. İlk zamanlarda kısa süren ve ara ara düzelen bu saldırganlık tarzındaki kişilik bozukluklarının bir süre sonra süresi ve sıklığı artar. Hasta bu atakları hatırlamaz, ataklar arasında da halsiz ve yorgundur. Bu tablonun ilerlemesiyle de şuur kaybı ve koma evresine girer” şeklinde konuştu.

Ülkemizde kuduz tanısının, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı bazı Veteriner Kontrol Enstitüleri’ndeki sorumlu laboratuvarlarda yapıldığını dile getiren Dr. Yekenkurul, tanı için Deney Hayvanı İnokülasyon Testi ve Floresan Antikor Tekniği kullanılarak ve sonrasında da PCR gibi testlerle kontroller yapıldığını belirtti. Test için kuduz şüphesi olan hayvan veya insanın beyin omurilik sıvısı, salyası, ense saç kökü biyopsisi ve kan serumu alınmasının en çok tercih edilen yöntemler olduğunu da sözlerine ekledi.

“Yara bakımı kuduz virüsünü uzaklaştıran en önemli basamaktır”

Kuduzun klinik bulguları geliştikten sonra özgün bir tedavisi olmadığını kaydeden Yekenkurul, “Bu sebeple riskli temaslarda önleyici tedavi (profilaksi) uygulanması çok daha önemlidir. Bulaştırma ihtimali olan bir hayvan tarafından ısırılma gibi virüs bulaşına sebep olan durumlarda ilk yapılması gereken şey yara bakımıdır. Uygun bir şekilde yapılan yara bakımı kuduz virüsünü uzaklaştıran en önemli basamaktır ve en kısa zamanda yapılmalıdır. Yara yeri zaman kaybetmeden bol, basınçlı su ve sıvı sabunla iyice yıkanmalıdır. Yıkama işleminden sonra alkol veya iyotlu antiseptiklerden biri kullanılmalıdır” şeklinde konuştu.

Kuduz hastalığının önlenebilir bir hastalık olduğunun altını çizen Düzce Üniversitesi öğretim üyesi Yekenkurul, ayrıca enfeksiyonun kuluçka süresinin belirsiz ve genellikle uzun olduğunu kaydetti. Acil müdahalenin önemine vurgu yapan Dr. Yekenkurul, aradan zaman da geçmiş olsa mutlaka bir sağlık kuruluşuna danışılması gerektiğini ifade etti.

Isırılma, tırmalanma veya salya bulaşı gibi herhangi bir durumda en yakın acil servise başvurulması gerektiğini sözlerine ekleyen Dr. Dilek Yekenkurul, “Mümkünse öncelikle yara bakımı yapılmalıdır. Acil serviste yara bakımı, antibiyotik profilaksisi, tetanoz ve kuduz profilaksileri açısından değerlendirilir, uygun görülen aşı ve immunglobulinler (serumlar) hastaya uygulanır. Tüm bu aşamaların acil ve eksiksiz yapılması durumunda kuduz aşı ve serumunun koruyuculuğu yüzde 100’dür” diye konuştu.

Kaynak: iha