Bugün Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığımız en büyük acılardan birinin, 6 Şubat depremlerinin 1.yıl dönümü. Milletin kalbinde aradan uzun yıllar geçse dahi dinmeyecek bu yara, bugün hâlâ ondan ders çıkartılmıyor olmasından ve yöneticilerin yaraları sarma konusundaki gayretsizliklerinden dolayı ilk günkü kadar sıcak…

Bugün Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığımız en büyük acılardan birinin, 6 Şubat depremlerinin 1.yıl dönümü. Milletin kalbinde aradan uzun yıllar geçse dahi dinmeyecek bu yara, bugün hâlâ ondan ders çıkartılmıyor olmasından ve yöneticilerin yaraları sarma konusundaki gayretsizliklerinden dolayı ilk günkü kadar sıcak…
6 Şubat, insan değil rant odaklı bir kentleşmenin, amansız betonlaşmanın, seçim şekeri gibi dağıtılan imar aflarının, denetimsizliğin, hazırsızlığın ne kadar ölümcül olabildiğini bize en acı şekilde öğretti.
İnsan hayatına kıymet verilen gelişmiş ülkelerde birkaç yüz insanın hafif yaralanmasıyla atlatılan şiddette bir depremin, bizde sadece resmi rakamlara göre bile 50 bin 783 insanımızı hayattan koparması, iddia edildiği gibi “kader” değil yanlış yönetimlerin acı meyvesidir.
Üstelik hatırlamak ve hatırlatmak gerekir ki; deprem sonrasında olanlar da bir o kadar acı ve ibretlikti:
Liyakatsizlikle atıl hale getirilen devlet kurumlarının müdahalede nasıl geç kaldığını gördük. “Neden yardım gelmiyor?” diyen insanların suçlandığını, “deprem vergileri nerede?” diye isyan edenlerin terörist ilan edildiğini gördük. Yöneticiler yardımda yetersiz kalıyor diye kendi imkanlarıyla yardım etmeye çalışan yurttaşların “devleti aciz göstermekle” suçlandığını, yardımların yandaş yöneticiler tarafından “bizden olanlar ve olmayanlar” diye ayrıştırılıp ona göre ulaştırıldığını, yandaş televizyon kanallarında organize edilen yardım kampanyasına bağlanarak şov yapan isimlerin bir kısmının o parayı hiç yatırmadığını gördük.
Yardım çadırlarının karaborsa olduğunu, yardımların bir kısmının çalındığını, imkansızlıklar içinde bulunan çadırların bir kısmının dernek maskesi takmış tarikatlara kullandırıldığını gördük. İnsanların en büyük avuntusu adaletin sağlanması olacakken insanlarımıza mezar olan binalara ilişkin başlatılan yargılamaların yöneticilere uzanmadığını gördük, görüyoruz.
Ama bu ibretlik ders bitmiyor: depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bazı illerimizde ulaşımdan eğitime sağlıktan barınmaya kadar birçok sorunun hala çözülmediği görüyor ve kahroluyoruz. İnsanlarımızın yaşadığı bu eziyete son vermekle yükümlü olanların bu eziyeti adeta fırsata çevirerek yerel seçimlerde kendilerine oy vermezlerse hizmet alamayacakları konusunda gözdağı verdiğini görüyoruz. Sosyal devletin iğdiş edildiği yerde sadaka kültürünün ve zorbalığın nasıl baş uzattığını iliklerimize kadar hissediyoruz. Yani ne yazık ki kolayca uzatılabilecek bu rezaletler listesi nedeniyle 6 Şubat’ın artçılarını hala hayatımızda yaşıyoruz.
Eğitim-İş olarak aydın sorumluluğumuzla, facianın ilk günlerinden bu yana deprem bölgesine heyetler yolladık, incelemelerde bulunduk, giden eğitimcilerin somut not ve önerilerini derledik ve deprem raporları hazırladık. Bu raporlarda hem depremin vurduğu illerdeki somut eksikliklere dikkat çektik hem de eğitim alanı özelindeki aksaklıkları ve ihtiyaçları vurguladık. Sadece tespit yapmakla yetinmeyip sorunların nasıl çözülebileceğine dair öneriler sıraladık. Ancak tıpkı enkaz altındaki bazı yurttaşlarımız gibi, yönetici erkanından bizim de sesimizi duyan olmadı. Bile bile lades dendi ve “Eğitimde feda edecek fert yoktur” diyen bir Başöğretmenin kurduğu bu ülkede, depremin vurduğu birçok ilimizde öğrencilerimiz bir yıl boyunca feda edildi.
Bu illerde eğitim özelinde yaşananlara ana hatlarıyla bakacak olursak:
6 Şubat tarihinde yaşanan büyük felakette bölgede toplam 11.699 eğitim kurumu depremin şiddetli etkisine maruz kalmış, yaklaşık 4.100.000 öğrenci ve yaklaşık 226.593 eğitim emekçisi depremden etkilenmiştir. Türkiye’deki tüm öğrencilerin yüzde 21,4’ünün eğitim aldığı, öğretmenlerin ise yüzde 19,1’inin görev yaptığı depremin yaşandığı 11 ilde eğitim enkaz altından çıkarılamamıştır.
Ülkemizin geleceği olan çocuklarımız ve gençlerimizin yaşadıkları büyük psikolojik yıkımın yanında eğitimdeki karanlık tablonun yarattığı derin eşitsizlikler devam etmektedir. Deprem sonrasında en büyük sorunların yaşandığı alanlardan birisi de eğitimdir. Salgın hastalığın ardından yaşanan bu büyük felaket ile kriz daha da derinleşmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre 500’e yakın; sendikamız tarafından tespit edilen ise Adana’da 16, Hatay’da 384, Kahramanmaraş’ta 174, Osmaniye’de 36, Adıyaman’da 181, Şanlıurfa’da 14, Diyarbakır’da 7, Malatya’da 9, Gaziantep’te 110 olmak üzere deprem nedeniyle hayatını kaybeden en az 931 eğitim emekçisi bulunmaktadır. Depremin üzerinden bugün bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala kaybedilen öğrenci ve öğretmen sayıları ile ilgili net bir bilgi ortaya konmamaktadır. Yıkılan derslik ve okulların yerine başlatılan inşaatlar gerekli hızla yürütülmemiş, birçok deprem ilinde okulların büyük çoğunluğu ikili eğitime geçmiştir. Ne öğrencilere ne eğitimcilere ilişkin kapsamlı bir rehabilitasyon seferberliği oluşturulmamış, hala enkazlarla dolu şehirlerde öğrencilerin travmalarını her gün hatırlamasının önüne geçilmemiştir. Öğrencilerin öğrenme kaybını tespit etmek için gayret gösterilmediği gibi arayı kapatmaları için de bir eğitim seferberliği yaratılmamıştır.
Öğrencilerin konteynır ve çadırkentlerden okullara nasıl geleceği, eğitim emekçisinin okullara nasıl ulaşacağı bile hesaplanmamış, en temel sorunlar görmezden gelinmiştir.
Parasıyla uzaya insan yolladığımız bugünlerde, depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen elektrik arızası yaşandığı için konteynırlarda bebeklerin yandığı haberleri gelmektedir.
Bu rezalete ancak akıl ve vicdan dur diyebilir.
Eğitim-İş olarak hem yöneticilere hem halkımıza sesleniyoruz:
“Ders, siz onu alana kadar devam eder.” 6 Şubat’tan ders çıkarmak, fay hattı üzerine kurulu bir ülke olduğumuz gerçeğine göre yaşamak, yöneticileri bu gerçeğe uygun şekilde politikalar üretmeye mecbur bırakmak zorundayız!
Bir daha doğal afetlerin sorumsuzluklar sebebiyle faciaya dönüşmemesi için 6 Şubat’ı milat kabul etmek zorundayız!
6 Şubat davalarında adaletin, imar yağmacılarına karşı bilimsel kentleşmenin bekçisi olmak zorundayız!
Başöğretmenin eğitim neferleri olarak, Eğitim-İş olarak tüm halkımızla bu sorumlulukta buluşmak için biz buradayız!
Bu duygu ve düşüncelerle başta depremde yakınlarını kaybeden yurttaşlarımız olmak üzere tüm halkımıza tekrar başsağlığı diliyor; 6 Şubat’ı tüm gücümüzle gündemde tutmak için uğraşacağımızı ilan ediyoruz.