Tıptaki adı Diabetes Mellitus olan şeker hastalığı iki çeşittir. Birincisi doğuştan olan ve hayat boyu insülin iğnesi kullanımını gerektiren insüline bağımlı diyabet ya da tip I diyabet dediğimiz türü diğeri ise sonradan ortaya çıkan ve ağızdan alınan ilaçlarla hatta yerine göre sadece diyetle tedavi edilebilen hatta önlenebilen insüline bağımlı olmayan tip II diyabet dediğimiz türüdür.

Aldığımız besinlerdeki glikozun hücre içine girip kullanılması için insülin adı verilen bir hormona ihtiyaç vardır. Bu hormon normal şartlarda karnımızda midenin arka yüzüne bakan yerde bulunan pankreas bezi tarafından salgılanır. Bazen değişik sebepler yüzünden pankreasta insülin salgılayan beta hücreleri hasar görür ve bu hormonu salgılayamaz. Buna en sık sebep otoimmündür. Yani vücudun kendi bağışıklık sistemi pankreasın beta hücrelerine saldırır ve onları harap eder. Bu harabiyet %80’in üzerine çıktığı zaman hastalık belirtileri ortaya çıkar. İnsüline bağımlı olan diyabette pankreas organı yeterli miktarda insülini salgılayamaz. Dışarıdan insülin takviyesine ihtiyaç vardır. Bu diyabeti başka türlü tedavi etme imkânı yoktur. İnsüline bağımlı olmayan diyabette ise durum farklıdır. Pankreas insülin üretir fakat bu insüline karşı bir direnç gelişmiştir. Üretilen insülin görevini yeterli olarak yerine getiremez.

Şeker hastalığını tespit etmek için kan şekeri ölçümü önemlidir

Şeker hastalığı olmayan bir kişinin kan şekeri düzeyi açlık halinde ölçüldüğünde 120 mg/dl, tokluk halinde ölçüldüğünde ise140 mg/dl’nin üstüne çıkmaması gerekir. Açlık kan şekeri ölçümü genelde sabah aç karna 8-12 saatlik açlık sonrası yapılan ölçümdür. Tokluk şekeri ise yemeğe başladıktan iki saat sonraki zamana karşılık gelir. Açlık kan şekeri ölçümünün 100-125 mg/dl olması gizli şeker yani pre-diyabet sinyalidir. Bu sonuç bize eğer dikkatli olmaz da gereken tedbiri almazsanız ileride diyabet yani şeker hastası olacaksınız haberini verir. Açlık kan şekeri ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olması ise artık diyabetin varlığını gösterir.

HbA1C

Şeker hastalarında kan şeker düzeyinin takibinde ve tedavinin etkinliğinin araştırılmasında ya da arada yapılan kan şeker kontrolleri normal çıktığı halde gizli şekerden şüphelenildiğinde kanda HbA1C değerine bakılabilir. Kandaki şeker kırmızı kan hücrelerindeki hemoglobine bağlanır. Kırmızı kan hücrelerinin ortalama ömürleri 3 aydır. Bu test son 3 ayda kanda bulunan ortalama glikoz seviyesi hakkında bilgi verir. Test sonucu eğer %6.5 ya da daha yüksek çıkmışsa bu artık diyabet yani şeker hastalığınız olduğu manasına gelir, %5.7 ila 6.4 aralığında ise pre-diyabet seviyesinde olduğunuzu yani şeker hastalığına yakalanma olasılığınızın yüksek olduğunu gösterir, %5.7 ve altındaki seviyeler ise normaldir. Hemoglobin A1C ne kadar yüksekse, diyabet ile ilgili komplikasyonlar yani şeker hastalığının yol açabileceği organ hasarları ile karşılaşma riskiniz de o derecede yüksektir.

HOMA-IR

Özellikle çabuk acıkma, acıkma hissi geldiğinde ellerde ve ayaklarda titreme, soğuk terleme, göz kararması, uyku hali, çarpıntı ve bayılma hissi, sinirlilik, çabuk öfkelenme var ise bunlara bir de karın bölgesinde yağ birikimi, kilo vermede zorluk da eklenmişse mutlaka insülin direncine yönelik bu tetkik yapılmalıdır. İnsülin direncinde insülinin işlevine karşı vücutta bir direnç gelişmiştir. Salgılanan insülin miktarı gereken işi yeterince yerine getiremez ve bu durumda pankreastan daha fazla insülin salgılanır. Bu aşamada kan şekeri dengede tutulmaya devam etmektedir ancak kanda yapılan bazı ölçümlerle kişide insülin direnci olduğu ortaya çıkarılabilir. Kanda açlık insülini yüksek olarak bulunur ve açlık şekeri ile açlık insülini kullanılarak uygulanan bir formül neticesinde ortaya çıkan HOMA-IR (Homeostasis Model of Assessment - Insulin Resistance) değerine göre insülin direnci olduğu anlaşılır. İşte bu aşamada derhal önlem almak gerekir.

İnsülin direnci nedir

İnsülin direncinden bahsederken önce insülinin ne olduğuna, ne işe yaradığına ve ona direnç geliştiğinde ya da yokluğunda ne gibi sorunlarla karşılaşabileceğimize bir göz atalım;

İnsülin vücudumuzda şeker metabolizmasında önemli rol oynayan ve pankreastan salgılanan bir hormondur. Aldığımız gıdalar sindirim sonucunda parçalanıp bağırsaktan şeker (glikoz) olarak emilip kana geçer daha sonra da kandaki bu şeker, kas, yağ dokusu, beyin, karaciğer gibi organlarda kullanılmak üzere insülin hormonu yardımıyla hücre içine girer. Bu işlem sonucunda kan şekeri dengelenir ve hayati organlar kendileri ve vücut için gerekli enerjiyi sağlamak üzere şekere kavuşur.

İnsülin direnci neden olur

İnsülin direncine yol açabilecek faktörleri sıralarken genetik faktör en ön planda yer alır. Bunun yanı sıra obezite, steroid grubu ilaç kullanımı, enfeksiyon, gebelik, alkol, karbonhidrat ve yüksek glisemik indeksli gıdalarla yüklü kötü beslenme alışkanlığını sayabiliriz.

Alınan karbonhidrat içerikli gıdalardaki glisemik indeks değeri kan şekerini yükseltme hızı ile doğru orantılıdır. Örnek olarak beyaz unlu gıdaları, nişasta, beyaz şeker ve patatesi sayabiliriz. Bu gıdalarda glisemik indeks yüksektir ve aldıktan kısa süre içinde kan şekeri çok yükselir buna bağlı olarak pankreastan daha çok insülin salgılanır bu da kan şekerinin hızla düşmesine sebep olur. Kan şekerindeki düşme (hipoglisemi)‘ye bağlı olarak acıkma atakları ortaya çıkar. Bu durum sık tekrarlanırsa insülinin hücre içine şekerin girmesini sağladığı reseptörler zamanla daha duyarsız hale gelir ve insülin direnci gelişir. Durum daha da devam ettiğinde direnç de zamanla daha da artarak salgılanan insülin artık yetersiz hale gelip kan şekerinde yükselmeyle beraber tip II diyabete geçiş gözlenir.

Diyabetin şifresi aslında çözülmüş durumdadır. Tip I diyabet için kaçınılmaz insülin tedavisi yapılırken tip II diyabet yediklerimize, içtiklerimize dikkat ederek, yürüyüşü ya da fiziksel hareketi hayatımıza sokarak yani sağlıklı yaşayarak ilaçsız da tedavi edilebilir hatta önlenebilir bir hastalıktır.