Türkiye'nin sömürü düzeni sadece ekonomik vurgunculuk, rant- talan siyaseti ve özelleştirme- yağma stratejisi üzerinden yürümüyor...

Siyasetten sosyolojiye, bağnazlıktan emek sistemine kadar bir dizi olgu, sömürü çarkının paslı dişlileri arasında en çok toplumu tüketiyor ve bundan nemalanmak isteyen odaklar bildiğini okuyor, egemenliklerini korumak için de her türlü erozyonu dayatıyor...

Türkiye'de sömürü sisteminin en çok kullandığı gerekçelerden biri de "türban..."

Bir dönem sokak gösterileri, meydan mitingleri, köprüler üzerindeki insan zincirleriyle gündemde tutulan ve siyasetin de devlete, sisteme ve laikliğe karşı adeta bir bayrak gibi kullandığı türban- tesettür gerçeği, 1970'lerden bu yana iktidara gelmek isteyen dinci grupların en büyük propaganda kaynaklarından birine dönüştürülmüştü...

Hiç kuşkusuz AKP'nin 2002'de iktidara gelmesinde de türban sömürüsünün çok büyük payı var... Çünkü 2000'li yılların başında,  neredeyse üniversitelerin dörtte üçünde türban eylemleri ve sömürüsünün zirve yaptığı bir süreç yaşanıyordu...

Çünkü Erbakan da, Erdoğan da bu konuyu sürekli gündemde tutarak muhafazakar ya dinci kesimler üzerinde etkili oldu, muhalefetin de adeta din düşmanı gösterildiği siyasi kampanyalar, kadınların örtüsü- giyimi üzerinden bir siyasal iktidar sağlanmasına katkı sundu...

Tesettür, biçim, sembol...

Türban- tesettür içerikli yaşam biçimini sadece siyasal iktidarlar, dinci politik figürler ya da bundan kendisine okur-abone gelmesini isteyen şeriatçı basın tarafından dayatılmadı...

İşte bu propaganda sömürüsünde muhafazakar ya da dinci siyaset sisteminin adeta arka bahçesi olarak kullanılan tarikat ve cemaatler de mürit orduları yaratırken, tesettürü kadınlara zorunlu kıldı ve neredeyse her tarikat ve cemaat kendi giyim şeklini de yarattı...

Hatta kadınların başörtüsü- tesettür, erkeklerin ise sarık-cübbe ikileminde örgütlendiği sistemlerde, her tarikat ve cemaat kendi rengini ve modelini bile benimseyerek garantili rant kolonileri ve seçmen kitleleri de yaratmış oldu...

Bugün Türkiye'deki dinci örgütlenme stratejilerinde hem erkekler hem kadınlar, kıyafet modeli de dayatan bir sistem içerisinde ayakta tutulmaya çalışılırken; müritlerin kıyafetlerine bakılarak Nurcu mu, Nakşi mi, Süleymancı mı olduğunun çok rahat anlaşıldığı bir düzen de  ortaya çıkarıldı...

Kravat takan müritlerden kara çarşafsız dolaşmayanlara, sakal bırakanından badem bıyıklısına ve takım elbiselisinden pardesülüsüne kadar, model, renk, biçim üzerinden kılık ve kıyafetlerin sembollere dönüştüğü bir yaşam biçimi egemen kılınıyor muhafazakar dünyada...

İşte bu sistem sadece siyasi örgütlenmelerde, tarikat ve cemaat yapılarında değil, yaşamın her alanında; örneğin iş dünyasında da sömürü çarkının halkası olarak benimseniyor, hatta dayatılıyor ve sergileniyor...

Türkiye'nin her tarafında; marketlerden mağazalara kadar neredeyse işyerlerinin çok büyük bölümünde, bir kasada türbanlı çalışanın, diğerinde başı açık bir genç kızın görevlendirilmiş olması da siyaset- tarikat, cemaat- rant sisteminin dayattığı yapıya hizmet ediyor, semboller ise kitleleri kendine çekme propagandası olarak kullanılıyor...

Babacan karşısında susanlar!..

Toplumun büyük bölümünde "laiklik elden gidiyor" şeklinde kaygılara da yolaçan türban tartışmaları, AKP'nin baskıları ve başta CHP olmak üzere muhalefetin de katkısıyla 2013 yılında ortadan kalkarken, kamuda kılık kıyafet serbestliği de başladı...

Ancak bu sonucu, "türban sümürüsünün AKP'nin elinden alınmış olması" diye değerlendirenler, bir gerçeği de gözden kaçırdılar;

Kıyafet konusunda verilen tavizler, tarikat ve cemaatlerdeki örgütlenmeyi farklı boyutlara çekti ve medyaya, tesettüre sokulmuş anaokulu öğrencilerinin, sarık ve cübbe ile gezdirilen  sözde sübyan mekteplerindeki minik çocukların propaganda görüntüleri de yansıdı...

Gelelim türban meselesinin son günlerde yeniden büyütülmüş olmasının perde gerisine...

Hiç kuşkusuz bu tartışmayı Fikri Sağlar'ın "türbanlı hakim" konusundaki sözleri gündeme getirmedi...

Sağlar'dan önce Ali Babacan'ın, daha partisinin ilk kongresinde "türbanlı kardeşimi üniversiteden attılar" şeklinde gözyaşlarıyla anlattığı hikaye, siyasetçilerin türban- tesettür sömürüsünü siyasi propaganda olarak kullanmaktan vazgeçmediğini gösterdi...

Evet; yüzbinlerce türbanlı öğrencinin üniversitelerde eğitim gördüğü, yüz binlerce memurun da türbanla kamuda çalıştığı bir ülkede, bu konuyu durduk yere gündeme getirenler ve buna dayanarak ahkam kesenler, ezeli alışkanlıklarında olduğu gibi halen siyasi rant peşindeler...

Keşke AKP'liler de, kendi üyesini eleştiren CHP lideri de Sağlar'dan önce Babacan'a tepki gösterseydiler...

Evet; Türkiye türban propagandasıyla iktidara gelenlerden de, iktidara gelmek için türban sömürüsüne taviz verenlerden de çok çekti...

Ben başı açık ne bağnazlar ve başörtüsünün altında ne aydınlık kafalar gördüm bu ülkede...

Üstelik bu ülke, AKP'den vekil olunca eşini tesettüre sokan İzmirli vekilleri de gördü, cemaat müritlerini vekil yapan muhafeti de, erkekleri muayene etmeyen türbanlı doktorları da...

Memleketin asıl sorunu çoğumuzun annesinin başındaki örtü değil aslında...

Asıl mesele, üzerinde örtü olan ya da olmayan başlara zehir enjekte etmeye çalışan siyasetçiler ve giyim kuşamla sömürü yaratan din bezirganlarıdır...

Sözüm iktidara da, muhalefete de;

Elon Musk Mars'ta koloniler kurmaya çalışırken, milletin örtüsünü, inancını, yaşam biçimini sömürmekten vazgeçin artık...