Mersin'de yapılan FETÖ operasyonunda "dini kitaplar ele geçirildiği" haberini görünce nevri dönmüş Akif Beki; Karar'daki köşesinde esmiş gürlemiş dün.

Diyor ki;

"12 Eylül olmuş, sıkıyönetim var. 'Mahalleye bir cemse asker geliyor' haberiyle birlikte bizim evi bir telaş alırdı. Kitaplar ne olacak, ya aramada bulurlarsa!

Kitabın silahtan daha tehlikeli sayılabileceğini, çocukluk hatıralarımdan biliyorum.

Bizimkilerin, sakıncalı addedilen kitapları bahçeye gömerek sakladıklarını hatırlarım hala. Kara ütopya masalı değil, distopya filmi değil. Aynıyla vaki.

Silah, mühimmat bulundurmak kadar korkutucuydu.

Dün gördüğüm bir haberin fotoğrafı, o günlere geri götürdü.

Mersin'de bir FETÖ operasyonunda, dini kitaplar ele geçirilmiş. Suç materyali olarak sergileniyor...

Hak Dini Kur'an Dili adlı tefsir, İslam Fıkıh Ansiklopedisi ve Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte gibi temel kaynaklar da var.

Yasadışı örgütsel döküman muamelesi çekilmiş. Yargıtay'ın, delil sayılamayacağına dair içtihatlarına rağmen...

 

12 Eylül'ün, 28 Şubat'ın karanlık günlerini, geçmişin köhatıralarını canlandırmaktan başka neye yarar bu kitap fobisi?"

***

Söyleyeyim:

Bir de, AK Parti iktidarında maruz kaldığımız kumpasların hatıralarını canlandırmaya!

***

İlkesel olarak hiçbir itirazım olmamakla birlikte detaya takıldım. 12 Eylül'den sonraki "ikiz iklim" namzeti olarak sadece 28 Şubat'ı adres gösterdiği için Beki'nin bu kadar ağrına gidenin tam olarak ne olduğunu anlamadım; suç delili sayılanın "kitap" olması mı yoksa "dini kitap" olması mı bozdu bu kadar asabını?

İtirazı, genel olarak kitabın top, tüfek, bomba ve dahi kitle imha silahı muamelesi görmesine ise o kadar gerilere gitmesine, çocukluğuna dönmesine hiç gerek yoktu da o yüzden soruyorum.

Kendisinin de bir kısmına Başbakan danışmanı, bir kısmına da dönemin makbul "gazeteci, yazar, yorumcusu" olarak çok yakından tanıklık ettiği "Ergenekon", "Balyoz" gibi kumpas operasyonlarında da sayısız kere çıkmıştı bu kafa karşımıza. Misal, Çağdaş Eğitim Vakfı'nda yapılan aramada Nutuk'a ve Suna Kan konseri biletlerine el konulmuştu. Dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in evine yapılan baskında "Kırmızı Başlıklı Kız", "Cindrella", "Bugs Bunny", "Alaaddin ve Sihirli Lambası", "Temel Reis" çizgi filmleri, Ayşe Tüter'in yemek tarifleri ve Nazım Hikmet ile Atilla İlhan şiirleri de vardı "darbe delili" olarak alıkonulanlar arasında.

***

Beki, unuttu atladı mı, yoksa akabinde bir miktar özeleştiri de gerektirebileceği için mi o günleri anmak yerine ta 12 Eylül'e dönme ihtiyacı duydu acaba?

Naçizane; bizatihi "FETÖ"nün kumpaslarıyla örneklendirmek daha sağlam doldurmaz mıydı, usulde "FETÖ'leşme" eleştirisi getirdiği yazısının altını?

AYM'ye ilginç atama…

----------------------------

Haber 16 Haziran 2020 tarihli Gürün Gündem gazetesinden:

"Aslen Gürün Suçatı'lı olan hemşerimiz ur İrici Anayasa Mahkemesi Raportörü olarak görevlendirildi…"

***

Bu haber de, Anadolu Ajansı'nın 16 Temmuz 2016'da yaptığı servisi kaynak gösteren  18 Temmuz 2016 tarihli Hürriyet'ten:

"İstanbul ve Ankara'daki askeri kalkışmanın bir süre önce görevden alınan Genelkurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse başkanlığında planlandığı belirtildi…

Askeri kaynaklardan alınan bilgiye göre, darbe girişimini planlayan bir süre önce görevden alınan Genelkurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse başkanlığındaki grupta, Albay Mehmet Oğuz Akkuş, Binbaşı Erkan Ağın, Yarbay Derya Yaman, Albay Erhan Ermişoğlu, Albay Seyfi Bulduk, Yarbay Hasan Saban, Üsteğmen Serdar Çamiçi, Üsteğmen Akif Us, Yarbay Ali Müjdat Eski, Yarbay Uğur Aydın, Binbaşı Kurtuluş Kaya, Üsteğmen İlyas Damarseçkin, Üsteğmen İsmail Mıngır, Teğmen Mehmet Sadık Özgüven, Yüzbaşı Sefa Mumcu, Üsteğmen Harun Birol Mert, Yarbay Uğur İrici, Üsteğmen Turan Özen, Üsteğmen Abdürrahim Özkan, Üsteğmen Süleyman Ülker, Teğmen Süleyman Çelebi, Albay Naci Akdemir, Binbaşı Ali Koçyiğit, Üsteğmen Halil İbrahim Dişçi, Üsteğmen Saadet Us, Üsteğmen Abdullah Avlık, Albay Ferhan Kuşcan, Albay Bülent Çolak, Albay Haluk Kamil Yavuz, Üsteğmen Zafer Öğretici, Üsteğmen Hamit Can Yüksel, Üsteğmen Ayhan Doğan, Üsteğmen Arif Bakır'ın da aralarında bulunduğu 37 asker yer aldı…"

Bu haberlerin kimin hayatı için "hüküm" niteliği taşıyacağına ve kimin hayatını teğet geçeceğine kim karar veriyor?

***

15 Temmuz 2016'da Hakim Yarbay olan ve "Darbeyi planlayan ekipte" olduğuna dair çarşaf çarşaf yayınlar yapılan Uğur İrici,  28 Temmuz 2017'de Antalya Hakimliğine atandı; Asli Ceza Hakimliği, Bölge Adliye Mahkemesi Üyeliği ve Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı yaptı.

Sezar'ın hakkı Sezar'a; 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen "FETÖ" davalarının akıbetine bakınca; belli ki, kimsenin gözünün yaşına da bakmadı. Hatta, bütün bu süreçte bayağı da sert bir tavır takındığı anlatıldı.

***

İrici'yi tanımam, 15 Temmuz'un hemen ertesinde bizatihi devletin haber ajansınca ortaya atıldığı üzere Muharrem Köse'nin ekibinde midir yoksa sahiden de "kurunun yanındaki yaş" mıdır bilmem.

Sadece…

Türkiye'de birileri, sırf adları 'yurt sulh bilmemnesi' diye anılan bir kağıt parçasında geçtiği iddia ediliyor diye her nevi lince müstahak görülüyorken, 15 Temmuz'da, teknik olarak çok da farklı bir "yafta"sı bulunmayan İrici'nin, üstelik de FETÖ'cülerin bireysel başvurularının değerlendirilmesinde, tanıkların dinlenmesinde de etkin olabilecek bir göreve getirilmiş olması ilginç geldi.

***

Devletimizin "adaletine" mahzar olmak için ne yapmak gerektiğini biz de bilsek keşke; ucube iddialarla cezaevinde tutulan meslektaşlarımıza yol gösterirdik hiç değilse...