Hiç "talihli" bir nesil değillerdi; savaşta doğdular, kendilerini bir anda işgal ve direnişin ortasında buldular.

Yokluk, açlık, kıtlık…

Kulluk, kölelik…

Tasallut…

İtilip, kakıldılar…

Ezilip, horlandılar…

Evleri yandı, yıkıldı; köyleri, bağ-bahçeleri, hayvanları…

Katliamlara tanık oldular; tecavüzlere…

Annelerinin ırzına geçildi gözlerinin önünde, dedelerinin derisi yüzüldü, ablaları "düşman askerleri"ne peşkeş çekildi, babaları "gitti de gelmedi"

Kimsesiz kaldılar şu hayatta; kuşatıldıkları hengameyle tezat halde; "ıssızlığın ortasında"

Yaralı…

***

"Çocukluk hatıraları";

Kan, revan…

Feryat, figan…

Ceset ve barut kokusu…

***

Türkiye Cumhuriyeti'nin gelmiş geçmiş en "vasıflı" kadroları, "Allah kimseye yaşatmasın" denecek ne varsa yaşayarak büyüyen bu çocuklardan oluştu.

Bir vakitler korkuyla titreyen cılız bacaklarının üzerinde öyle bir doğruldular, kül ve enkaz olmuş Anadolu'dan öyle bir doğdular ki, sonraki hiçbir nesil uzanamadı, başta "hürriyet" olmak üzere, onların uzandıklarına. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, onur ve refahla yaşayabilmenin gereğini onlar gibi yapabileni bir daha çıkmadı. İmzaları olan her eser, her yapı, her proje, "yüzakı" olarak anıldı; hiçbiri üzerimize "çökmedi"; keza kendileri de öyle… "Hayırlı evlat" diye kaydetti tarih onları; hem milletin kalbine, hem de devletin arşivlerine…

***

İdil…

Elif…

Ayda…

***

Enkazın altından uzanan minicik elleri, kimsenin ihtimal vermediği anda açılan o çakmak çakmak gözleriyle, büyütülmeye değer bir umuda tutunmamıza vesile oldular.

İçimde güçlü bir inanç var; bu toprakların yeni destanını bu çocuklar yazacaklar.

Şimdi "mucize" dediğimiz anlar; yarınlarda mimarı olacaklarının teminatı; daha yeni başlıyorlar…

***

Tıpkı büyük, büyük, büyük dedeleri, nineleri gibi onlar da bu toprakların en kokuşmuş iklimlerinden birine doğdular…

Aynı karanlığa…

Aynı tasalluta…

Aynı müstemleke kafası eliyle ilmik ilmik örülen bir biçareliğe…

Kuşatmaya…

Baskı, dayatma ve dahi zulme…

Aynı cehalete…

***

"Namussuz düşman askerleri"nce değil; sorsan tepeden tırnağa "namus" kesilecek "baba" müsveddelerince, sokak ortasında katledilen kadınların, yeni hayatlarına "Anne, lütfen ölme" feryadıyla başlamak zorunda kalan çocukları…

Hukuk tarihinin en beter kumpaslarına uğrayan babaların, yeni hayatlarına, cezaevi görüşünde beyin kanaması geçirip ayaklarının dibine yığılıveren babalarının cansız bedeninin başında başlamak durumunda kalan çocukları…

Yeni hayatlarına, "eğitilmek" üzere yollanıp da "hizmetçi" gibi kullanıldıkları kaçak kurs binalarını saran alevler ve arkadaşlarının yanmış bedenleri arasında başlamak zorunda kalan çocuklar…

"Kerameti var" diye şeyhlerin, şıhların koynuna sokulan; uğradıkları taciz ve tecavüzler, aileleri tarafından bile "normalleştirilebilen", sözüm ona Allah korkusuna, "cennet" aşkına, cehennemlik Allah'sızlara kurban edilen çocuklar…

Okula giderken babasının cebine "5 kuruş koyamadığı" çocuklar…

Babaları, kendilerine okul üniforması alamadığı için, anneleri onları ısıtıp doyurmayı başaramadığı için intihar eden çocuklar…

Yeni hayatlarına, al bayrağa sarılı tabutların önünde, minicik elleriyle asker selamı çakarak başlamak durumunda kalan çocuklar…

Bayram günleri, içlerindeki derin boşluğu, şehit kabirlerinin soğuk taşlarıyla doldurmaya çalışan çocuklar…

Öğretmenlerinden, komşularından, dedelerinden, amcalarından, dayılarından, öz babalarından, öz ağabeylerinden "sakınmak" durumunda kaldığımız, evlerinde, yataklarında, ailelerinin sımsıkı kolları arasında bile güvende olamayan çocuklar…

Ve…

Hayatlarımızın her alanını sarmış bunca namertliğin, alçaklığın tezahüründen başka birşey olmayan çürük binaların enkazı altından çıkarılan çocuklar…

***

Bakmayın siz bu toplumun ne kadar yozlaşmış tarafı varsa onların "mucize"leriyle temize çekmeye çalışanlara; biz iflah olmayacağımızı kanıtlamış bir neslin mensuplarıyız…

***

Ama o çocuklar…

***

O çocuklar, karanlığın içinden güneş gibi doğan büyük, büyük, büyük dedeleri, nineleri gibi, bizim kuşağımızın egemen kıldığı ne kadar "değer(!)" varsa reddedip, yeni baştan bir toplum yaratacaklar…

Bir vicdan cumhuriyeti…

Üstlerine çöken binaların, kurumların, aidiyetlerin enkazı üzerine sağlam bir temel, güçlü kolonlar ve "çökmeyecek", "ilelebet payidar" kalacak bir zihniyet inşa edecekler.

Ayda'yı annesinden, Elif'i ağabeyinden ayıran bütün hırsları, hevesleri, bir bir yargılayıp, sürecekler bu topraklardan.

Tarihin en güzel tekerrürünün kahramanları olacaklar…