Bu, "insanlığın" zaten herkesçe paylaşılan, ilan etmeye gerek bile duyulmaması gereken, ortak ve doğal duygusu olmalı. Ama öyle sınavlardan geçiriyor ki insanlığımızı, insafımızı, vicdanımızı bu kutuplaşma belası; insan olduğunu avaz avaz ilan ve ispat etmek durumunda bırakıyor insanı.

Dolayısıyla…

Benim, "insan"lığıma atfettiğim değerler buyuruyor ki;

- Siyasi, ideolojik, etnik, sosyal, kültürel, mali, hukuki, şahsi vs. gerekçesi ne olursa olsun,

- Yeni doğmuş, -hani masum değiliz hiçbirimiz diyor ya bazıları şimdi- içinde yaşadığımız toplumların, masumiyeti tartışmaya kapalı olan yegane bireyleri olan bebekler ve annelerinin linci,

- En büyük acizliktir

Bir babaya, bir dedeye duyulan kini, nefreti, öfkeyi yahut her neyse hissettikleri, bir evlada, bir toruna fatura etmeye kalkışmak, hele de böyle bir durumda, doğumdan henüz çıktıkları dakikalarda, kendi duygu dünyaları zaten yeterince yorucu, yıpratıcıyken, sevgiyle, tahammülle, şefkatle sarmalanmaya her zamankinden çok ihtiyaçları varken…

Evet alçaklıktır, iğrençliktir, hayasızlıktır, ahlaksızlıktır, şerefsizliktir; en çok da zavallılıktır.

"Ama"sız, buz gibi kötülüktür.

Ve "insan"lık iddiasında hiç kimsenin bunun hilafına edebileceği tek laf da yoktur; olamaz. Hele kadınların… Hele annelerin; asla.

Etmediler de gördüğüm kadarıyla; iktidarla olan siyasi mücadelelerini kora kor yürüten -benim takip ettiğim- yüzlerce kadın karşı durdu Esra Albayrak'a ve el kadar yavrusuna dönük saldırılara. İnanıyorum ki, samimiyetle. İnanıyorum ki, o rezil mesajları okuduklarında oluşan kusma hissini güçlükle bastıra bastıra…

***

Ve canı gönülden inanıyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir baba ve dede olarak derinden yaşadığı, dünkü o "sosyal medya" çıkışına yansıyan öfkeyi anlamakta da hiç bu kadar zorlanmayabilirlerdi aslında; Türkiye'de "adalet", "tahammül", "saygı" gibi kavramlar sadece bir kesim ihtiyaç duyduğunda işletiliyor olmasa… Hukukun ve vicdanın üstünlüğü her an, her olayda, her durumda, herkes için korunabiliyor olsa…

***

Öyle mi peki?

***

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Ordu Komutanları tutuklanınca "Türkiye bağırsaklarını temizliyor", "Ben bu davanın savcısıyım", "Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşması", "Kurda merhamet etmek kuzuya zulümdür", yaşa varol "Yeni Türkiye", yapanların heykeli dikilmeli; iktidara yakın işadamları, bakan çocukları gözaltına alınınca "Çeteler devlet içinde devlet olma gayreti içerisindeler", "Paralel devlet…", yapanları "terör örgütü" ilan etmeli…

***

Muhalefet partisi liderinin, kendisi/ailesi dışında başka hiçkimseyi ilgilendirmeyen, çok özel, mahrem görüntüleri yasa dışı biçimde ele geçirilip, servis edilince "Özel değil genel genel"; mahdumlarla yapılan "akçeli" telefon konuşmaları yasa dışı biçimde ele geçirilip servis edilince "Alçakça bir saldırı ve edepsizce bir kumpas…"

***

Devlet "katliam"la suçlanınca, Cumhuriyet "kanlı bir eser" ilan edilince "Tarihimizle yüzleşiyoruz"; Diyanet "kan kokan bir cüret" sergilemekle eleştirilince, söz ola kestire başı, "Değiştirin bu baroların yapılarını…"

***

Rakip siyasi partilerin belediye başkanları, milletvekilleri kendi partilerine transfer olunca "Allah hayırlı hizmetlere vesile kılsın", kendi partilerinin milletvekilleri rakip siyasi partilere geçince yahut siyasi parti kurmaya kalkışınca "siyasette ahlak sorunu…"

***

Tahsis ettiğin çok kıymetli araziye vakıf üniversitesi konduran "senin bakanın"ken "Elbette bilgiye yitik mal olarak bakan ve onu her neredeyse almakla mükellef bir medeniyet mensuplarıyız. 'İlim Çin'de dahi olsa gidin alın' emrine muhatap bir medeniyetin mensuplarıyız. Ancak şehirlerimizin bilgi ve bilim insanlarına kapılarını neden kapattığı, bu kapıların yeniden ve ardına kadar nasıl açılabileceğinin de enine boyuna sorgulamak zorundayız",rakibin olunca "Kapatın kapılarını…"

***

Ülkenin en çok okunan gazetelerini, en çok izlenen televizyonlarını "batıran" yandaş patronlara kamu bankalarından milyon dolarlık kıyak; "Oturalım, konuşalım, borcumuzu yapılandıralım" diyen -kurucuları artık muhalif- üniversiteye "Mevcut mal varlığıyla eğitim öğretim faaliyetlerini sürdüremez" deyip "geceyarısı kararnamesi"

***

Küfür, hakaret, taciz "iktidara yakın olduğunu beyan etmiş sosyal medya hesaplarından" muhalif olan kadın siyasetçilere, kadın gazetecilere kadın sanatçılara, kadın hukukçulara karşı olunca bunlar "sızma", "provokasyon"; "sözde muhalif olduğu algısı yaratan sosyal medya hesaplarından" kendi kızına karşı olunca "Bu alçakların peşini bırakmayacağız. Hukuk önünde bu esfeli safilinlerin işledikleri her bir suçun hesabını elbette soracağız", "Karşı olduğumuz sosyal medyayı kapatacağız…"

***

Bütün bu yaşadıklarımızdan, "yanlış"a bize yapılmadığında da "yanlış" demeyi öğrenemediğimiz müddetçe, hayatımızın bir döneminde, hepimize değecek bu çamur bir şekilde…

Ya siyaseti, yargı dahil, ordu dahil, medya dahil, cami dahil, akademi dahil, sermaye dahil bütün siyaset dışı alanlardan çekip bu bataklığı el birliğiyle kurutacağız; ya da hep birlikte boğulacağız….