Paslanmamızın meşhur faili serbest radikaller birçok sistemik ve kronik hastalıkta olduğu gibi yaşlanmada da başrolü paylaşıyor. Hücre içindeki enerji istasyonlarımız mitokondriler harıl harıl çalışıyor iken, şeker ve yağ asitlerinden enerji üreteyim derken bu fabrikanın bacasından çıkan serbest radikallerle de bir yandan ortamı zehirler. Tek elektronu eksik şekilde ortalığa deli gibi saldıran bu yan ürün sağdan soldan elektron kapmaya çalışan gözü dönmüş azılı bir hırsız gibidir. Hücre zarına, RNA ve DNA’ya saldırır. Zarar verir, hücrenin yapısını bozar. İşte burada tehlike çanları çalar. Çünkü oksidatif stres adı verilen bu saldırı altında kalan ve yapısı bozulan hücre, kanser başta olmak üzere bazı otoimmün, kronik, sistemik hastalıklarla karşı karşıya kalır. Bu paslanmanın en hafif sonucu da yaşlanmaktır.

Antioksidanlar bu paslanmayı geciktiren, önleyen elemanlardır. Dolayısıyla hem sağlık için faydalı hem de genç kalmak için önemlidir. Bugün bunların içinde adı daha az duyulmuş bir tanesinden bahsedeceğim. Kısaca ALA olarak bilinen alfa lipoik asit hücrede enerji metabolizmasında görev alan bir yağ asididir. Mitokondrinin içinde üretilir ve enzimlerin besinleri enerjiye dönüştürmesine yardımcı olur. Diğer birçok antioksidan sadece su veya yağda çözünür. Alfa-lipoik asit hem suda hem de yağda çözünebilir, bu da vücudun her hücresine veya dokusuna ulaşmasını sağlar. Gelin bu güçlü ve yardımcı eleman ne işlere yarıyor bir göz atalım.

Cildi gençleştiriyor güzelleştiriyor

Güçlü bir antioksidan olarak tabi ki de yapacağı en birinci görev bu olacak. Aynaya bakınca hoşumuza gidecek ve fark edeceğimiz bu önemli özellik hepimizin de en hoşuna giden özelliği olacaktır. Cildimizdeki hücrelerin yenilenme kapasitesini güçlendirerek, peeling özelliğini de artıran ALA, yağ bezlerinin üretimini de düzenler. Cildin canlı ve parlak görünmesini sağlar. Serbest radikaller ve glikasyon cilde belirgin ölçüde zarar verecek süreci başlatır. Glikasyonu bir tür şekerlenme olarak tanımlayabiliriz. Bu süreç, proteinlerin ortamdaki şekere tepki vermesi ile oluşur ve bu tepkiden en çok etkilenen de kolajendir. Bildiğiniz gibi kolajen cildimizin esnek ve diri kalmasını sağlar o bozulduğu zaman da sarkmış ve buruşmuş bir cilt ile karşı karşıya kalırız.  ALA glikasyonu inhibe ederek kolajenimizi de korur Bu sayede ciltteki çizgilerin ve kırışıklıkların azaltılmasına da yardımcı olur.

İnflamasyonu, iltihaplanmayı yani yangıyı azaltır

Birçok kronik hastalığın temelinde yatan yangıyı azaltması bu hastalıkların tedavisinde de değer kazanmasını sağlar. ALA’nın bu etkisini gösteren dünyada birçok değişik merkezde yapılmış çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmaların incelendiği bir meta analizde, ALA takviyesi sonrasında CRP, IL-6 ve TNF-? gibi kanda bakılan bazı yangı belirteçlerinin düzeylerinin düştüğü gösterilmiştir.

Şeker hastalığına (Diyabet) iyi gelir, kan şekerini düşürür

Alfa lipoik asit diyabet hastalarında kan şekerini düşürmede yardımcıdır. Pankreastan insülin salınımını düzenlemede yardımcıdır. Ayrıca glikoz yani şeker moleküllerinin hücreye girmesinde rol alan Glut 4 proteinini de artırır. Bu sayede insülinin etkisi artar. Dolayısıyla insülin direncini önlemede ve düzeltmede faydası vardır.  Ayrıca alfa lipoik asidin şeker hastalarında çok sık gördüğümüz ve diyabetik nöropati dediğimiz sinir hasarına bağlı uyuşma ve benzeri komplikasyonların da azalmasında rolü vardır.

Ağır metallerden kurtulmaya yardım eder

ALA kurşun, cıva, kadmiyum gibi ağır metallerle şelat oluşturarak bu ağır metallerin vücuda zarar vermeden uzaklaştırılmasını sağlar.

Trigliserid yüksekliği ve karaciğer yağlanmasında faydalıdır

Sıklıkla şeker metabolizmasında bozukluk ve karaciğer yağlanması ile beraber görülen trigliserid yüksekliğinin düzelmesinde alfa lipoik asidin faydası vardır. Dolayısıyla özellikle buna bağlı karaciğer yağlanmasının ilerlemesini önlenmede de yardımcıdır.

LDL yani kötü kolesterolün kötüleşmesini önler

Kötü kolesterolün oksitlenerek yani bir nevi paslanarak kalp ve damarlar için daha da kötü hale gelmesini önler.

Beyin daha iyi çalışır

Tüm antioksidanlarda olduğu gibi sağlıklı damarlar ve hücrelerle daha iyi çalışan bir beyin alfa lipoik asit sayesinde de performansını daha da yükseltir. Bu konuyla ilgili bilimsel çalışmalar devam etmekle birlikte ilk kez Avustralyalı biyolog David Ernest James tarafından keşfedilen GLUT4 geninin merkezi sinir sisteminde, beynin en önemli bölgelerinden biri olan hipokampüste olduğunu gösterildi. Bu konu üzerine yapılmış bilimsel çalışmalarda, beyindeki bu insülin duyarlı GLUT4 trafiğinde görülen azalma beyin hücrelerinin aktivitelerinde de bazı anormalliklere ve esnekliklerinde azalmaya sebep olduğu gösterildi. Sonuçta bu azalmanın bazı depresif hareketlere ve idrak alanında işlev bozuklularına da sebep olabildiği gözlendi. Bu nedenle ALA’nın beyin fonksiyonlarında, algı ve psikolojide olumlu etkisi olduğu düşünülür. Alfa lipoik asidin Parkinson, MS olarak bilinen multiple skleroz, şizofreni gibi hastalıklar üzerine etkisini inceleyen araştırmalar ile birlikte Alzheimerı da geciktirmede etkisi olduğunu düşündüren çalışmalar da devam etmektedir.