6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçti ama hayatımızdaki artçıları sürüyor, bizden alınanların yüreğimizde açtığı yara hala sıcak.

Elbette sadece resmi rakamlara göre bile 50.783 insanımızı yitirdiğimiz bir facianın yarası zaten kolay dinmez ama yaramızın hala ilk günkü gibi kanıyor olmasında ülkeyi yönetenlere 6 Şubat’ın ders olmamasının etkisi büyük.

Sevgili arkadaşlar; hafıza hem yüzleşmenin hem de doğru tespitlerde bulunmanın en önemli aracıdır. O yüzden kısaca hatırlatmak istiyoruz; ne olmuştu 6 Şubat’ta?

İnsan değil rant odaklı kentleşmenin, amansız bir betonlaşmanın ve denetimsizliğin bedeli ödenmişti. Seçim zamanı oy gelsin diye verilen imar izinleri, sağlam olmayan zeminde rant için yaratılan yerleşkeler, ilgili kamu kurumları tarafından yürütülmesi gereken denetim ve tedbir mekanizmalarının iğdiş edilmesi 50 bini aşkın insanımızı bizden koparttı. Birileri bu canlara rakam olarak bakmaya alışık olsa da yitip gidenlerin her biri birinin kardeşi, evladı, annesi, babasıydı. Her birinin hayalleri ve uğraşları vardı. Her birinin yokluğu, onlarca, yüzlerce yakınında kapanması mümkün olmayan yaralar açtı. Yine yüz binlerce aile evsiz kaldı, yüz binlerce insanımız uzuvlarını kaybetti.

Yetmedi, devleti yönetenlerin liyakatsizlik hastalığıyla atıl hale getirdiği devlet kurumlarının müdahalede ne kadar geç kaldığını gördük. Neden yardım gelmiyor diye soran insanların terörist ilan edildiğini, enkaz altındakilerin bile sosyal medyadan sesini duyurmaya çalıştığı günlerde sosyal medyanın yavaşlatıldığını gördük, yurdun dört bir yanından gelen yardımların partizanca çalışan kamu yöneticileri tarafından “bizden olanlar ve olmayanlar” diye ayrıştırıldığını, bazı yardımların ulaştırılmasının engellendiğini, bazı yardımların üzerine etiket yapıştırma telaşına düşüldüğünü ve insanlar soğuktan ölmemek için gayret ederken bazı yardımların uygun kamera açısıyla şehirlere sokulmak için bekletildiğini gördük.

6 Şubat ve hemen sonrasında yaşadığımız gelişmelerin sadece bir kısmı bunlardı. Peki sonrasında ne oldu, bugün hangi noktadayız?

Tıpkı 99 depreminde olduğu gibi bunca canın gitmesinin bedeli birkaç müteahhide yıkılıp kapatılmaya çalışılıyor. Mezarlığa dönüşen yapılara ilişkin başlatılan yargılamalar, o yapılara izin veren ya da kaçak şekilde var olmalarına müsaade edenlere uzanmıyor, ailelerin adalet çığlıkları bir orta oyunuyla bastırılmaya çalışılıyor.

Öte yandan; depremin yıktığı 11 ilde hayat normale dönmüş değil. Buradaki insanlar için yerel seçim hazırlığı için harcadıkları gayretin yarısını bile harcamayan yöneticiler yüzünden bazı illerimizde hala içme suyu problemi yaşanıyor. İnsanlar kara kışı çadırlarda, konteynırlarda karşıladı. Elektrik ve ısınma problemleri artık bu illerin birçoğunda günlük rutin haline geldi.

Birçok yerde hala kamu görevlilerinin barınma ve ulaşım sorunu bile çözülemediği için eğitimden sağlığa kadar neredeyse hiçbir kamu hizmeti aksaksız yürütülemiyor.

Uzaya insan yollamakla övünmemiz beklenen bu günlerde bile 4 ilimizde insanlar ellerinde kova ve leğenle konteynırdan su boşaltmaya çalışıyor.

Her zaman halkının yanında olan Birleşik Kamu-İş olarak depremin ilk günlerinden bu yana yardım ve tespit organizasyonları kurduk, eksiklikleri ve yanlış uygulamaları hem kamuoyuna hem yöneticilere bildirdik, ancak kulak asılmadığı gibi bizlere “Şimdi zamanı değil.” dendi.

Buradan, aradan geçen 12 aya rağmen yarası sarılmayan bu yerden soruyoruz: “Şimdi zamanı mı?”

Başka ülkelerde hafif yaralanmalarla atlatılacak şiddette depremlerin bizde hala neden on binlerce insanın canına mal olduğunu sormanın zamanı mı? İnsanlık 200 yıl önce ödediği vergilerin akıbetini sorma hakkını elde etti, bizden onlarca yıldır toplanan deprem vergilerinin nereye harcandığını sormanın zamanı mı? Depremden sonra başlayan yargılamaların neden yöneticilere uzanmadığını, bu binaların topraktan kendi kendine mi filizlendiğini sormanın zamanı mı? Zaten yöneticilerin hataları ve eksiklikleri nedeniyle felaketi yaşayan insanlarımızın hala barınma ve içme suyu gibi en temel ihtiyaçlarının bile neden giderilemiyor olduğunu sormanın zamanı mı?

Soracağız arkadaşlar; bıkmadan, usanmadan, korkmadan, cevap alana kadar soracağız.

Burada yaşanan maddi ve manevi yıkımı asla ve asla unutturmayacağız!

Burada ölen insanlar birer rakam değildi, hepsinin yaşamının bir anlamı vardı. Şimdi onların ölümlerini de anlamlandırmanın zamanı. Bu ölümleri milat yaparak depreme daha hazırlıklı kentler inşa etmek, deprem konusunda daha bilinçli bir millet olmak zorundayız.

6 Şubat’ın açtığı yaranın tek merhemi adalet, 6 Şubatların tek panzehiri ise ders çıkarmaktır; bu ikisini de sağlamak zorundayız!

Birleşik Kamu-İş olarak bu uğurda uğraş vermeye devam edeceğimizi, bu yıkımı unutturmayacağımızı, bu konuda hem adaletin hem de bundan sonrasında alınacak tedbirlerin takipçisi olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.