8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 15 bin dokuma işçisi, çalışma koşullarının, saatlerinin ve ücretlerinin insan onuruna yaraşır düzeyde olmasını isteyerek, çalıştıkları bir tekstil fabrikasında greve başladılar. Bunun üzerine polisler saldırarak işçileri fabrikaya kilitlediler. Çıkan yangında 120 kadın işçi yanarak öldü.

Clara Zetkin’in 1910’da Kopenhag’da toplanan Uluslararası Emekçi Kadınlar Konferansında, bu trajik olaydan da söz ederek, bir günün Kadınlar Günü olarak kabulü önerisi, konferansa katılan 17 ülkeden 100 kadın tarafından oy birliği ile kabul edildi. Sonuçta Birleşmiş Milletler 8 Mart 1975 tarihinde, 8 Mart’ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul ve ilan etti.

8 Mart, uluslararası bağlamda kadınların bireysel, sosyal, siyasal ve ekonomik haklarının ve toplumsal statülerinin yükseltilmesi talepleriyle, her yıl dünyanın pek çok ülkesinde kutlanmaktadır.

Türkiye’de de 1921 yılından bugüne (zaman zaman yasaklansa da) kutlanıyor. Kadınlarımızın, kadın kuruluşlarının emeği, direnci, ısrarı ve dayanışması 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü görünür ve kalıcı kılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti; Atatürk Aydınlanma Devrimleri ve özellikle 1926 Türk Medeni Kanunu ile aynı zamanda bir Kadın Devrimi gerçekleştirmiştir.

Yüzyıllarca eve kapatılan ve çerçevesi erkekler tarafından çizilen bir hayatı yaşamaya mahkûm ve mecbur edilen kadınlar, daha Kurtuluş Savaşı sürecinde,  Atatürk’ün “Dünyada hiçbir milletin kadını, 'Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim' diyemez." sözleriyle ifade ettiği üzere, Milli Mücadele’ ye büyük katkı sağlamışlar, Cumhuriyet’le birlikte önce insan, sonra yurttaş ve en sonunda da eşit yurttaş olmuşlardır.

Yasal evlilik yaşı olmayan, on iki yaşında okuldan alınan, evlenirken fikri sorulmayan, boşanma ya da boşanmama hakkı bulunmayan, mirasta ve tanıklıkta yarım kişi sayılan, bir erkeğin birden fazla eşinden biri olabilen KADINLARIN, Tanzimat’la başlayan ve II. Meşrutiyet ile devam eden Batılılaşma Hareketleriyle eğitimleri ve toplumsal hakları anlamında bazı olumlu adımlar atılmışsa da, bunlar gerçek anlamda çağdaş ve kalıcı değişimler olamamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk muhteşem vizyonu ile bir ‘ÇAĞDAŞ KADIN PROJESİ’ gerçekleştirmiştir.

Böylece; ailede, eğitimde, hukukta, istihdamda ve siyasette kadın - erkek eşitliğini sağlayan devrimlerle kadınımız, demokrasi ve insan hakları bağlamında çok önemli kazanımlar elde etmiştir.

Kadın; toplumda padişahın, evde babanın ya da kocanın kulları olmaktan çıkıp, Cumhuriyet’in onurlu, aydınlık, çağdaş ve eşit yurttaşları olmuşlardır.

Bütün bu Anayasal ve yasal değişikliklerin, Cumhuriyetin ilanının ardından sadece 10 yılda gerçekleştirilmesi ise, hayranlık vericidir.

Ancak bugün Türkiye’de, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bir kez daha ayrımcılık ve şiddete karşı eşitlik mücadelesindeki kadınların seslerini duyurma çabalarının gölgesinde kalmaktadır. İktidara geldiği günden bu yana Türkiye'deki demokrasi ortamını giderek daraltan AKP, kuşkusuz en büyük darbelerden birini kadın hakları konusunda vurmuştur.

Kadına nasıl giyineceğini, nasıl güleceğini, ne kadar doğuracağını dayatan, dayatabileceğini düşünen zihniyetin yönettiği 2022 Türkiye'sinde karşımıza çıkan acı tablo şudur:

- Kadın cinayetleri giderek artmış, katillerin sadece takım elbise giydiği için ceza indirimleri alması, bu artışta hatırı sayılır bir rol oynamıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 66 kadın cinayetlere kurban gitmişken, ardan geçen 20 yılda katledilen kadın sayısı 8 bine dayanmıştır.

- Kadına şiddet oranlarında, insanlığın utançtan boynunu bükeceği kadar büyük bir artış yaşanmıştır. Tehdit aldığını, canından endişe duyduğunu devletin kolluk kuvvetlerine bildiren kadınların bile katledilmesi, umursamazlığın acı göstergeleri olmuştur. Türkiye, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada gelmektedir. OECD ülkeleri ortalaması yüzde 21,6 iken, Türkiye’de bu oranın yüzde 38’dir.

- Kadınların uğradığı tacizler ve cinsel saldırılar da maalesef artık kanıksanır hale gelmiştir. Tecavüzlere bile "orada ne işi vardı?" diye yorum yapan karanlık bir güruh türemiştir. 2022 Türkiye'sinde kadınlar, maruz kaldıkları cinsel saldırıları duyurup, yargıya taşıyacakken bile hedef olmaktan korkar hale gelmiştir.

-Kadınları korumak bir yana, onları kendi iktidarı için tehdit olarak gören siyasi iktidar, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadınlarla erkekler arasında eşitliğin yaygınlaştırılmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması gerekirken İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, kadınların daha fazla şiddete maruz kalmasına ve katledilmesine ön ayak olmuştur.

- "Kadının yeri evidir" diyen, onun dünyaya gelme amacının sadece çocuk doğurup yemek pişirmek olduğunu sanan çağdışı zihniyet, kadınların adeta hapsedildikleri evlerdeki emeklerini de değersizleştirmeye çalışmaktadır.

-Kadınlar sadece aile içinde değil iş yerinde de sömürüye, adaletsizliğe ve ölümlere kurban gitmektedir.

Sadece 2021 yılında adına kader dedikleri, fıtrat dedikleri sömürü düzeninde en az 165 kadın emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir.

Ekonomik kriz en çok kadınları etkilemiş, Kadın istihdamı yüzde 13,8 civarında azalmıştır. Son 1 yılda kadın işsizliği 164 bin artarken, 10 milyondan fazla kadın ev işleri nedeniyle kendi ekonomik bağımsızlıklarından dışlanmış, pandemi sürecinde de çalışan kadınların sömürüsü hem ev işlerinde hem iş hayatında olmak üzere iki kat artmıştır.

Kadınlar iş hayatında da sürekli ayrımcılığa maruz kalmış, aynı işi yapmalarına rağmen kadınlar erkeklerden yüzde 31,4 daha az gelir elde etmiştir.

Ücretlerde toplumsal cinsiyet eşitsizliği artarken, 2006 yılında yüzde 12 olan eşitsizlik 2021'de yüzde 21’e yükselmiştir.

Kısacası AKP iktidarında kadınlar çalışma hayatında daha fazla sömürülmüş, daha fazla baskıya maruz kalmıştır.

Böylesi bir çağdışılık ancak eğitim ve devletin doğru politikalar üretmesiyle son bulacakken, hem eğitim hem de devlet politikaları bu hapsedilmeyi, bu görünmezliği körükleyecek şekilde dizayn edilmiştir.

-  Kadın-Erkek ayrımcılığının en kesin çözümü olan eğitim de ne yazık ki AKP iktidarında bu problemin kanıksatılma laboratuvarı yapılmıştır. Kız çocuklarının okuma oranı hala istenen seviyeye gelmemiştir. Bugün kız çocukları 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiş ve çocuk gelin, çocuk işçi sayısında artış yaşanmıştır. TÜİK’in verilerine göre 15-19 yaşları arasında bulunan her dört kız çocuğundan biri ne okulda ne de işte bulunmaktadır. Ancak bu rakamlar buz dağının görünen kısmıdır.

Okula gitmesi gereken yaşta kız çocuklarının hala gelin yapıldığı ülkemizde, ders kitaplarına dahi kadının toplumdaki rolünün evden ibaret olduğuna ilişkin çağdışı safsatalar girmiştir.

Kadın-erkek eşitliği, sadece kadınların sorunu değil, uygarlaşmada bir eşiktir. Kız çocuklarının okumalarına ayrıca önem veren, onları sosyal hayata katan, onlara dünya ülkelerinin birçoğundan önce seçme ve seçilme hakkı vererek eşit bireyler olduğunu ilan eden Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyete yakışmayan tabloyu değiştirmek, Cumhuriyet devrimlerini rotası kabul eden her yurttaşın görevidir.

Bu nedenle acilen:               

-İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun etkin bir biçimde uygulanmalı,

-Kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak tüm kadın ve erkeklerin ücretsiz yararlanabileceği bir hak olarak tanımlanmalı,

-Kamu-özel ayrımı olmaksızın, zorunlu hizmet ve üretim alanında çalışan ebeveynlere dönüşümlü ve eşit olarak ücretli izin verilmeli,

-Kadınlar için tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalı,

-Kız çocuklarının okullaşma oranını artıracak önlemler alınmalıdır.

Biz inanıyoruz ki gerçek bir demokrasi, kadın erkek eşitliği sağlanmadan gerçekleşemez. Kadınların hayatın her alanında ve erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, her türlü şiddetin ortadan kalktığı, kadın cinayetlerinin son bulduğu, çocuk yaşta evliliklerin ve çocuk istismarının olmadığı bir dünya için mücadeleyi sürdüreceğiz!

Yeryüzüne barışı, çağdaşlığı, inceliği ve sayısız güzelliği kadınların getireceğine inanıyoruz, yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!