Şekerin mecazi anlamlardaki kullanımı her ne kadar hep olumlu ve sevimli manaları çağrıştırsa da bilim onun foyasını çıkardı. Şeker tatlı tatlı ve sinsi bir şekilde bizi kendine alıştırıp organlarımızı tek tek bozuyor, dokunmadık yer bırakmıyor. Üstelik her zaman çaya, kahveye koyduğumuz şekerin haricinde her gün tükettiğimiz birçok yiyeceğin içinde de yer alıyor. Örneğin çay veya kahvemizi şekersiz içiyoruz fakat onun yanında pasta ya da kurabiyeyi afiyetle tüketiyoruz. Bazılarımız için çikolata vazgeçilmezimiz. Hani her gün yesem bıkmam dediğimiz yiyecekler var ya eminim birçoğumuz için çikolata bu yiyeceklerin arasındadır. İçerdiği kakaonun antioksidan özelliği vicdanlarımızı biraz rahatlatır. Bu yüzden de özellikle bitter olanını tercih ederiz. Hatta kakao oranına bakıp yüzdesi en yüksek olanını seçeriz. Bu bir bakıma iyi tabi ki. Ama hepsinin içinde şeker var maalesef.

Tatlı yemeyelim ki tadımız kaçmasın

Şekere çocuklukta alışıyoruz

Çoğumuz şekere çocuklukta alışıyoruz daha doğrusu alıştırıyorlar. Çocukları sevindirmek amacıyla ziyarete gidilince şeker, çikolata alınıyor, gezmeye, lunaparka çıkılınca pamuk şeker yeniliyor, ödüllendirmek amacıyla şeker, çikolata veriliyor. Tüm bunlar hep güzel anları hatırlattığı için o çocuk büyüyünce de kendini mutlu hissetmek için bunları tüketiyor. Hep televizyon reklamlarında da çikolatalar, dondurmalar keyifli mutlu anları ima eder ya. Sanki onu yediğinizde çok mutlu olacakmışsınız gibi. Oysa damak tadı çocuklukta gelişir. Eğer çocuğu böyle ödül verir gibi şekere alıştırmazsanız o çocuk brokoliyi de sever diğer sebzeleri de.

Bağışıklığı bozuyor

Özellikle Covid-19 ile mücadele ettiğimiz şu günlerde bağışıklığımızın gücünün ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Şeker mikroplarla olan savaştaki askerlerimiz akyuvarların bakteri ve virüsleri yenme gücünü düşürür, C vitamininden faydalanma oranını azaltır. Yapılan bir araştırmada yüksek kan şekeri düzeyinin bakteri ve virüsleri tanıyan özel reseptörlerin hassasiyetini azalttığı gösterilmiş. Ayrıca kan şekerindeki yükseklik vücudun C vitamini emmesini de engelliyor.

İnsülin direnci yapıyor

Şeker vücuda girdiğinde onu kullanılacak daha doğrusu hücre içine girecek hale getiren insülin hormonunun salgılanmasına yol açar. Daha doğrusu vücudumuza giren bu misafir hücre kapısından içeri girip kaynaşmak için bir aracı kişi kullanır. Bu aracı da insülin hormonudur. Onu yüzüne tutar böylece içeri girer. Ancak işin suyunu kaçırır da şeker efendi sürekli ve vakitli vakitsiz gelmeye başlar ise artık hücre onu içeri almak istemez. Bu durumda şekeri içeri sokan insüline de yüz vermemeye ve onu tanımamaya başlar. Hücreden gelen talimata göre kapıda aracı insülini tanıyıp şekeri içeri alan reseptörler insüline direnç gösterir. Bu sefer insülini doğuran pankreas olayı ters anlayıp sayı fazla olursa bu direnci yeneriz zannedip daha çok insülin yollar. Ancak bu da ters teper. Kan şekerindeki ani düşüş acıkmaya sebep olur ve bu acıkma insanı şekerli şeyler yemeye sevk ederek olayı bir kısır döngüne çevirir.

Şeker hastalığına sebep oluyor

 

Şeker tüketimiyle gelişen insülin direnci bir başka deyişle insülin duyarsızlığı sonucunda zamanla pankreasın da gücü tükenir. Artık yeterince insülin salgılayamaz hale gelir ve kan şekeri yükselmeye başlar. Buyurun size tip 2 diyabet yani şeker hastalığı.

Tatlı yemeyelim ki tadımız kaçmasın

Obeziteye sebep oluyor

Şeker taşıdığı kalorinin haricinde bir de çabuk acıktırarak kilo aldırır. Ayrıca vücutta kullanılamayan, yakılamayan şeker yağ olarak birikir. İnsülin direncinin ardından gelişen problem diyabetin yanı sıra önlemesi ve düzeltmesi zor bir obezitedir.

Karaciğer yağlanır

Vücutta karaciğerin metabolize edebileceğinden daha fazla şeker bulunduğunda, karaciğer şekeri yağa dönüştürür. Bu yağlar kana salınır ve kanda trigliserid oranı artar. Devamında da karşımıza hepatosteatoz dediğimiz karaciğer yağlanması çıkar. Karaciğerdeki bu yağlanma olayın şiddetine ve süresine göre gittikçe artan değişik evreler göstererek I ile IV arasında değişir.

Damarların tıkanmasına yol açıyor

Kandaki fazla şeker kan yağlarındaki dengeyi bozar. Trigliseridi nasıl yükselttiğinden bahsettik. Şeker aynı zamanla kötü kolesterol dediğimiz LDL’yi taşıyan küçük parçacıkların da artmasına sebep olur. Yani damarların tıkanmasına yol açan kötü kolesterolün daha da yapışkan hale gelmesine yol açar. İyi kolesterol olarak tanımladığımız yüksek yoğunluklu lipoprotein olan HDL’nin düşmesine sebep olur. Şeker aynı zamanda kanın pıhtılaşmasını da artırarak damarların tıkanmasına neden olur.

Tatlı yemeyelim ki tadımız kaçmasın

Kemik erimesini artırıyor

Şeker vücuttaki mineral dengesini bozar. Kalsiyum ve magnezyum emilimini azaltır. Böylece yiyeceklerden bu mineralleri almamız zorlaşır. Kemiklerin yapısı güçsüzleşir.

Yaşlanmayı hızlandırıyor

Kollajenin yapısını bozar. Cildin erken sarkmasına ve kırışmasına yol açar. Vücutta serbest oksijen radikallerin artmasına ve oksidatif strese neden olur. Dolayısıyla bir şekilde paslanmaya yol açar.

Diş çürüklerine neden oluyor

Tükürük yapısını da etkileyerek diş çürümelerine, diş eti hastalıklarına neden olur.

Kanser hücreleri şekeri sever

Şeker kanser hücrelerini besler. Pankreas, kalın bağırsak, yumurtalık, meme, prostat kanserlerinin oluşma riskini artırır.

Beyin işlevini olumsuz etkiler

Beyinde delta, alfa ve tetra dalgalarını bozar, baş ağrısı ve migrene neden olur. Çocuklarda hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu, adrenalin seviyesinde artışa neden olabilir. Epileptik nöbet, Alzheimer ve Parkinson hastalığı riskini artırır.

Hazımsızlık yapar

Fosfataz adlı enzimi bağlar ve yok eder. Böylece sindirimi zorlaştırır. Besinlerin gastrointestinal sistemde ilerlemesini yavaşlatır, kabızlığa sebep olur.

Tüm bu bilgilerin ışığında şekerin tadına kanarken iki kere düşünmenizi öneririm.