O bir marangozun altı çocuğundan dördüncüsüydü.Babası ilk okul sonrası ağabeylerini okutmadığı için hepsi de babaları gibi maragozdu.Gökhun diğer kardeşlerine göre biraz daha farklıydı.Eve gelir gelmez önce ev ödevlerini bitirir,sonra akranları gibi sokakta oynamaktansa,gün boyu ev ve bahçe işleriyle uğraşan annesine yardım ederdi.Anne ayrıca, akşam olunca aç kurtlar gibi gelecek olan evlatları,eşi ve diğer iki çocuğu için yemek yapıp bir an önce  yemeği yetiştirmeliydi.Yemek sonrası diğer çocuklar babası gibi kenara çekilir,anne,daha altı yaşındaki en küçük kız kardeşleri sofrayı toparlarken,Gökhun’da dayanamaz onlara yardım ederdi.O dönemlerde sık sık elektrik kesintisi olduğundan babası ve ağabeyleri erken yatardı.Gökhun ise,annesinin işi bitinceye kadar bir sonraki gün işlenecek konuları tam anlamasa da gözden geçirir, öğretmenden aldığı hikayeleri okurdu.Annesinin işi bitince kızkardeşiyle birlikte annesinin dizinin dibine çöker,onun anlatacağı masalları dinlerlerken uyuyakalırld.Gökhun,okulda mahcup,içe dönük, öğretmen sorarsa cevap veren,ödevlerini günü gününe yapan,çok çalışkan bir çocuktu. Dini bütün bir ailede yetişmişti.Babaları fırsat buldukça Hz.Ali’nin cenklerini anlatır,doğru insan olmanın,helal kazanmanın,dürüst ve iyi insan olmanın gereğini sık sık anlatırdı.Hayatta dürüst kalabilenlerin alınlarının daima dik olacağını,herkesten saygı göreceğini anlatırdı.Gökhun babasını her defasında hayranlıkla dinler,ara sıra sorular sorardı.Yine bir gece,dışarda müthiş bir yağmur yağıyor,şimşekler çakıyorken,babası çocuklarını sobanın etrafına toplamış sohbet ediyordu,Gökhun;

  • Babacığım ,bir soru sorabilir miyim ?

 Babası:

  • Buyur evladım,sor bakalım ! dedi ve Gökhun anlatmaya başladı:
  • Babacığım,sınıf arkadaşım Türkçe yazılısında kopya çekiyordu. Abdullah öğretmenimiz gördü,kopyasını aldı.Sonra yazılısına devam etmesini söyledi. Hiç kızmadı.Çok şaşırdım. Oysa sen demiştin bir keresinde, ”İnsanın hak etmediği bir şeye izinsiz sahip olmaya kalkışması, ya da kendine ait olmayan bir şeyi çalması haramdır.Haram ise dinimizce günahtır.”diye.Çok şaşırmıştım.Canım da sıkılmıştı,niye Abdullah öğretmenim böyle yaptı,arkadaşımın yaptığı doğru bir davranış değildi,diye.Ancak bir sonraki derste öğretmenimiz,bir arkadaşımızın kopya çektiğini,dolayısı ile hak etmediği bir notu alarak doğru olmayan bir davranış sergilediğini ve bunun çok yanlış bir hareket olduğunu söyledi.Ayrıca bu davranışın çalışan arkadaşların hakkına girmek olduğunu söyledi,hemen aklıma sen geldin baba.Öğretmenimizi daha çok sevdim.

Günler günleri,aylar ayları,yıllar yılları kovaladı ve Gökhun koca ilçede devlet parasız yatılı imtihanını kazanan iki çocuktan biri oldu.Bu olay baba ocağında ve çevrede büyük yankı uyandırdı.Gökhun çalışkanlığı sonucu hak ettiği ödülü almış Ankara Atatürk Lisesinin orta kısmını kazanmıştı. Taşralı bir çocuk olarak önceleri büyük şehrin kalabalıklığı, Anadolunun değişik yerlerinden gelen tanımadığı yüzlerce öğrenciyle kaynaştı.

Çocukluktan itibaren düzenli çalışmanın verdiği disiplin ile kısa sürede öğretmenleri ve arkadaşları arasında sevildi.Yatılı öğrenci olduğu için akşamları zorunlu etüd çalışmaları vardı.Derslerini bitirdikten sonra öğretmenlerinin tavsiye ettiği kitapları bir solukta okur,kendince notlar çıkartır,fırsat buldukça öğretmenleriyle bu konular üzerinde sohbetler ederdi.Ortaokul yılları göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş ve Gökhun artık lise öğrencisidir.Gökhun, hafta sonları yurttan ender çıktığı zamanlarda, sergilere, kitapçılara,eski kitapların bolca bulunduğu o zamanlar Kızılay’daki Zafer Pasajına uğrar,kitapların arasında kendini ve zamanı unuturdu.Babasının gönderdiği harçlıkları da genelde kitaba yatırırdı.Yine bir pazar günü çok istediği bir kitabın fiyatını yüksek bulduğu için alamamıştı ve üzüntüyle yurda dönerken Sıhhıye’de ordu evinin köşesini döndüğü anda karşısında bir tezgâh,tezgâhın üzerinde bir çok kitapları görünce gözleri ışıldadı.Kirli sakallı, orta yaşlarda,parkalı biri vardır tezgâhın arkasında, ona yaklaşarak;

  • Nurettin Topçu’nun “Yarınki Türkiye” kitabı var mı sizde ?

Adam Gökhun’u süzdü ve tezgahın altından istenilen kitapla birlikte,yine Nurettin Topçu’ya ait “Mevlana ve Tasavvuf,Kültür ve Medeniyet, Türkiyenin Maarif Davası" gibi eserlerini de uzattı. Şaşıran Gökhun hepsini alacak kadar parası olmadığı aklına gelince canı çok sıkıldı. Satıcıya fiyatlarını sorunca çok şaşıran Gökhun, cebindeki parayla kitapları almanın sevinciyle koşar adımlarla yurda geldi.Hemen üstünü değiştirip kitapları heyecanla incelemekti niyeti.Ancak daha ilk kitabın sayfalarını  karıştırmaya başlayınca sevinci endişeye dönüştü.Kitapta bazı sayfaların yazısı çok soluk,bazı sayfalarda yazı karakterleri birbiri içine girmiş,sonlara doğru sayfa numaralarına baktığında eksikti.Canı çok sıkıldı ve hemen diğer iki kitabı da inceledi.Ve hemen hemen ayni hataları onlarda da buldu.Hemen kalkıp üzerini değişip doğru satıcının yanında soluğu aldı.Ancak o zaman tezgâhtaki küçük yazıyı fark etti :Satılan Kitaplar Geri Alınmaz !.

Satıcıya hatalı basımı,eksik,silik sayfaları göstermesi neticeyi değiştirmedi.Çok çok üzülerek geri döndü.İçi içini yedi.Kandırıldığına mı yansın,cebindeki üç kuruş harçlığı kaptırdığına mı,istediği kitabı alamadığına mı?

Sabah olduğunda kendisi için rehber gibi gördüğü Edebiyat Öğretmeni Mehmet Kaplan Bey’in yanına gider.Durumu anlatırken kendini tutamadı ve ağladı. Öğretmen kitapları Gökhun’dan alır ve kısa süre sonra derse geldiğinde hem Gökhun’undan aldığı kitaplar hem de aynısından birer tane fazladan getirmiştir.Çocuklara vererek kitapları incelemelerini ve aralarındaki farkları bulmalarını ister.Öğrenciler kendilerince farkları bulup, anlatırlar.Mehmet Kaplan Bey:

_Bakın sevgili Yavrularım,Gökhun arkadaşınız acemiliğine ve aceleciliğine kurban gitmiştir.Aldığı kitaplar korsan baskıdır.Korsan kitapla gerçeğini şu şekilde ayırt edebilirsiniz: Korsan kitaplar genellikle daha kalitesiz kâğıda basılır. Yazıları silik, sayfaları eksik ya da boş olabilir.

En önemlisi de ya denetim pulu, yani bandrolü yoktur ya da bandrolün üzerindeki tarihle kitabın yayın tarihi farklıdır.Şayet bunlara dikkat ederseniz sizi kandırmalarına fırsat vermemiş olursunuz.

_Ayrıca unutmamanız gereken en önemli şeylerde bir diğeri ise,şairler,yazarlar, kitap yazmak için gecesini gündüzüne katıp ciddi bir zaman ve emek harcıyorlar.Bu uğurda sağlıklarını kaybedenler,ekonomik olarak zor duruma düşenler oluyor.Yazarlar ve şairler bu emeklerinin karşılığı olarak yayın evlerinden telif ücreti alıyorlar. İşte bu binbir zorlukla ortaya çıkan eseri korsan yayıncı, korsan kitap satıcısı, hatta alıcısı öncelikle bu emeği çalıyor.Sadece şairin yazarın değil,eserin oluşmasında, okuyucuyla buluşmasında emeği geçen tasarımcı, ressam, sayfaları düzenleyen, yayıncı, dağıtımcınında emeklerini çalmış oluyorlar. Unutmayın ! Bir eser ortaya çıktığında basımı yapılıp,piyasaya sürülmeden devlete ödenmesi gereken vergiyi de vermedikleri için korsanlar,devletten vergi kaçırmış oluyorlar.Bu vergide tüyü bitmemiş yetimin bile hakkı vardır,bildiğiniz gibi.

Mehmet Bey, kafasını sıvazlayarak konuşmasına devam etti.

_Sevgili Çocuklarım;Konuyu uzattım belki ama,göz ardı edilemeyecek bir başka konu da,korsan yayın sadece yazıda,şiir,roman ve hikâyede değil ,resimde,sinemada en çokda müzik alanında yapılıyor.

     Sonuç olarak diyebiliriz ki:Korsan eserleri alanlarda tıpkı basanlar,     

    yayanlar,satanlar gibi kul hakkına giriyorlar,suç işliyorlar.Çünkü 

  alanlar, hem korsanı teşvik etmiş oluyor hem de eseri ortaya koyanın  

  emeğini çalmış oluyor.Bu bakımdan umarım bundan sonra çok daha dikkatli olursunuz.

Gökhun parmak kaldırarak,

_Hocam,açıklamalarınızdan başka korsanla nasıl mücadele edebiliriz? diye sordu.Öğretmen Mehmet Bey;

_Evlatlarım,en başta,korsan olduğuna inandığınız kitap,kaset ve bunlara benzer yayınları,materyalleri almayacağız. Yazar ve şairleri sık sık okullarımıza davet ederek onlara gerekli önemi ,saygıyı göstererek kültürümüzün ve sanatımızın gelecek kuşaklara aktarılmasını onlar sayesinde sağlayabiliriz.Korsanın zararları ile ilgili okullarda duvar gazeteleri çıkartabiliriz.Bu konuda söz sahibi kuruluşların yetkililerini okula davet ederek söyleşiler tertipleyebiliriz. Okul idarecilerine söyleyerek kitap fuarlarına daha çok öğrencilerimizin giderek yazar,şairlerle ve eserleriyle buluşmalarını sağlayabiliriz.

Bu aydınlatıcı ders akıp giderken zil çaldı ve eğitici ders bitti.Bu ders Gökhun’un kulağına küpe oldu.

Yıllar birbirini kovaladı,Gökhun,öğretmen olarak yurdun değişik yerlerinde görev aldı.Ancak,hayattan alacağı ders bitmedi.Gökhun düzenli okumasının bir sonucu olarak kaleme aldığı birçok şiir,makale ve hayata dâir yazılarını yayınlamak istedi.Onun için para pul önemli değildi. Yeter ki göz bebeği gibi kaleme aldıkları basılsın,sevenleri ile buluşsun.

Ama piyasada Gökhun gibi yeni şair-yazarları ağlarına düşürmek isteyen ne yazık ki bir çok yayın evi mevcuttu.Ve iyice araştırma yapmadan bu yayınevlerinden birine gönderdi kaleme aldıklarını.Yayınevi,kaleme alınan yazı ve şiirleri çok beğenmesine rağmen,çok ilgili gibi görünmeyerek Gökhun’a hakkı olan telif ücretinin çok çok düşüğünü teklif etti.Ayrıca çok satacağına inandıkları kitabın söyledikleri sayıdan çok daha fazlasını gizli gizli basarak piyasaya sürerek haksız kazanç elde ettiler.Bir şekilde bunu öğrenen Gökhun,hak talep etmeye kalktığında da yayınevinin çok zor durumda olduğunu,söyleyerek duygu sömürüsü yapıp geçiştirler.

Kitabının piyasaya çıkışından belli bir zaman sonra edebiyat ile ilgili bir dergiyi karıştırken,kendisine ait bir yazıdan neredeyse tamamının alıntı yapıldığı halde kendisinin izni alınma gereği bile duyulmaması canını sıktı.Bu konuyu paylaştığı bir yazar arkadaşı,günümüzde artık bu tür korsancılıkla ciddi mücadele eden İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği ) kurumunun varlığından bahsetti. Gökhun hemen kurumla irtibata geçerek önce üye oldu.Onun için “Birlikten Güç Doğar” sözü daha bir anlam kazandı.Ve İlesam,Gökhun ve Gökhun gibi mağdur olan kişilerin haklı davalarını kanunlar çerçevesinde savunarak,kişilerin hak ve hürriyetlerini koruduğunu,korumaya da devam etmekte olduğunu gözlemledi.

Gökhun ,haktan,hukuktan,doğruluktan ayrılmayan kişilerin mutlaka sonunda galip geleceğini ve emeğinin karşılığını alabileceklerini bizzat yaşayarak öğrenmişti.Bundan sonra da bunu öğretmek için var gücüyle çabalamaya ant içti.