Sessiz ve karanlık gecelerin

ağır aksak adımlarıydı yüreğimde yürüyen

Aydınlığa “hasret” bırakmış kahve gözlerim

Buz mavisi eylüle uzanıyorken,

Küf yeşili mantolu sonbahar hüznünü boca etti neremi bulduysa;

Kollarıma,omzuma,sırtıma

En çok ta ruhuma…

Sessizce ıslandı serçeler ceviz dalında beni seyrederken.

Ve üstelik,

Dudakları kayboluş bulutlarda falakalara yıktılar mavi hülyalarımı

Yüreğim fena karanlık

Evlerin camlarında sis yoğunluğu

Yüzüm…

Yüzüm diyorum…

Yüzüme bak!

Sana diyorum!

Sana!

Dökülüyor yüzüm yüzüne

Ama gene de

Dışarda “ayrılık” kokan bir yağmur

Ve ben,

Bu gece sabaha kadar rüzgâr kovalarım karanlık sokaklarda

İçin için büyür büyür ağır yalnızlığım

Şimdi kimsesizliği bir kavanoza sığdırabilmek,

Kimsenin göremeyeceği bir yere saklamak ne acı!!

Hasreti soğutabilmekse ne zor,ne çetrefilli

Yüreğim fena karanlık