Aşktan şaşkın,sanki her kapıdan kovulmuş uykulu gözlerim yıkılacak bir yer arıyor. Karanlığın bir rüzgâr gibi estiği küçük gecemde puslu bir dolunay geziniyor gökyüzümde. İçimin gölgeli kuytusuna çömelerek yaslanıyor yalnızlığım.Yakıyor bir sigara.İlk fırtı çektiğinde avurtları sanki içine göçmüş gibi derin bir çukur oluşuyor kirli sakallı yüzünde…ilk sigara dumanı sadece ciğerine değil âdeta bütün hücrelerine nüfuz ediyor.Ardından bir fırt…bir fırt daha…bir daha…Duman duman oluyor başı tıpkı yüce Toroslar gibi.Kendi sessinin kuruntulu darbelerini dinleyip, yaşıyor teninde.Terk edilmenin yalnızlığıyla dolup taşıyor.Sonra…Sonra kendisiyle dertleşiyor:

Ağla,ağla hâlime.Gülme,gülme ve tek bir söz bile söyleme!Nabız atışlarımda nefes alıyor gibisin hâlâ.Güneşi doğmayan damarlı,soğuk sokaklar meskenim artık.Kâğıttan gözlerle geziniyor bakışlarım sokaktan geçen tek tük insanlara.Nefesim yetersiz.Ve hafifçe bir ucundan karanlık kendisini solduruyor.Ve hissiz bir taş gibi yavaş yavaş dibe çöküyorum.Derinlerime.Çukurumda ölüyorum.Titrek bir çizgide ağlıyorum kendi münzevi karanlığımda.Ve sen,hâlâ bulamadın,duyamadın feryatlarımı ve beni.

Soğuk mevsimlerin nefeslerinde sarsılan bir bulutun sırtındaki yağmurlar gibi dökülüyorum topraklara.Kaçsam,kendimden,en sevdiğimden,çözüm olur mu? Sanmam!

Ve tenim soğudu .Gözlerimi kapatıp,kendimi bir şiire astım.

Bekliyorum gönlünün kapısında.Gidecek yerim yok başka.