Uzmanlar dijital dünyanın insan yaşamına etkisini yerli ve göçmen olmak üzere iki başlıkta inceliyorlar. Birincisi dijital yerliler olup teknoloji çağında doğan, kitle iletişim araçlarının olmadığı çağı tanımayanlardır. İkincisi ise dijital göçmenlerdir ki teknolojiyi kullanan fakat onu sonradan öğrenenlerdir. Dijital dünya, günümüzde ebeveyn ve çocuk arasındaki nesil farkını en çok deruhte eden konulardan biri olarak karşımıza çıkmakta, aile başta olmak üzere toplumsal güvenlik kurumlarının yapı ve işleyişini etkileyebilmektedir.

 

1950’lerden itibaren kırdan kente göçün artmasıyla Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı da değişti. Kültür bakiyemizde geniş aile tipi yaygınken artık kentsel aile tipi hâkim hale geldi. Tabi buradaki değişimi yadırgamıyor, sarsıntılı geçiş sürecinde yaşanan hasar oranını tespit edebilme bakımından incelemeye değer görüyoruz. Geniş veya kentsel iki aile tipi de çocukların yetiştiği ortam olduğu için, çocukların gelişimine etkisinde ikisini de göz önünde bulundurmak gerekir. Geniş ailede toplumsallık hâkim iken kentsel ailede bireysellik hâkimdir. Aidiyet duygusu kentsel aileye göre geniş ailede daha yüksektir. İki aile tipinde yönetimi otorite belirlerken, otorite dağılımı farklılık arz eder. Geniş ailede iş bölümü ve çalışma şartları ortak olduğundan merkezi otorite; kentsel ailede iş bölümü ve çalışma şartları ayrı olduğundan paylaşımlı otorite yaygındır. Şimdi gelelim can alıcı soruya. Kentsel aile tipini tekno-kültürel dünya mı doğurdu? Yoksa kentsel aile tipi tekno-kültürel dünyanın küreselleşmesine olanak mı sağladı?

 

Uzmanlar bu soruya cevap ararken fiziki ve manevi şartları birlikte inceliyorlar. Şöyle ki, bireyleşme hangi toplumsal vasatta tezahür ederse etsin, tek tip olarak ortaya çıkmaz. Kişinin genler yoluyla geçmişten aldığı duygu, davranış ve bunların eseri özellikler yaşamda varlığını sürdürür. Yine kişinin deneyim yoluyla sonradan kazandığı özellikler ise bireyi yetkinleştiren faktörlerden ikincisidir. Ne var ki bireyin algı, tasavvur ve tahayyül dünyasını en çok veri bombardımana tutan ise bu ikinci faktörün kaynağı; yani ândır. Sadede gelecek olursak, tarihlendirme ve deneyim bakımından aslında iki aile tipi de birinci ve ikinci teknolojik devrim dönemi içinde yer alırken; tekno-kültürel dünyanın küreselleşmesini endüstriyel toplumun kalkınmasının devam süreci olarak okuyabiliriz. Dijital dünyada çocuklarımızın yetişmesini ise bireyleşme değil, bireyselleşme/yalnızlaşma tehdit etmektedir. Şimdi şu soruya cevap arayalım: Çocuklarımıza kitle iletişim araçlarının kullanımını kısıtlayalım mı? Yoksa kısıtlamayalım mı?

 

Kitle iletişim araçlarının kısıtlanmasına gerekçe olarak bağımlılık öne sürülmektedir. Bağımlılık hem literatürde hem de toplumsal hafızada olumsuz durumları ihtiva ettiği için öncelikle meselenin aslını irdelemek gerekir. Daha saf haliyle alışkanlık, bizatihi kötü değildir. İnsanın fiziksel ve psikolojik gelişimine katkı sunarak olumlu durumları önceleyen alışkanlıklar da vardır. Sigara ve alkol kullanımı kötü alışkanlıklar grubuna girerken kitap okuma, sportif, eğitsel ve sanatsal etkinlikler iyi alışkanlıklar grubuna girmektedir. Telefon, bilgisayar ve internet bağımlılığını da bu zaviyeden okumak gerekir. Kitle iletişim araçlarını ölçülü bir şekilde kullanmak kişiye zarar vermez, bilakis eğitim ve iş hayatında performansa katkı sağlar. Çocukların yeteneklerini keşfedip deneyim kazanabilecekleri sahalardan biri de dijital dünyadır. Bu yönde kendisini geliştiren bir çocuk bilişim, yazılım, robotik kodlama ve diğer birçok alanda hem yetkinleşebilir ve meslek sahibi olabilir. Öyleyse çocuklara kitle iletişim araçlarını bütünüyle kısıtlama gibi bir yaklaşımdan vazgeçmek icap eder. Çocuğun yaşadığı ortamda dijital dünyaya ölçülü katılımını takip ve koordine etme görevi ise anne ve babalara düşmektedir.

 

Ölçüsüz kullanımın nedenlerini irdeleyecek olursak, aile içi iletişim bozukluğu, yanlış örneklem, kontrolsüz çevre ilişkisi başta gelmektedir. Çocuk yetiştirmede temel kural iletişimdir. Yetkili otorite tipini açıklarken buna değineceğiz. İkincisi ise doğru örneklemdir. Aile ortamında vaktini televizyon, telefon ve internet başında geçiren ebeveynlerin çocuklarına kitle iletişim araçlarını kullanmayı yasaklaması temelde tutarsızlığa dayandığı için olumlu sonuç almak hemen hemen imkânsızdır. Ailede iletişim ihtiyacını yeterince karşılayamayan çocuk, var olan ihtiyacını sosyal çevre ve daha çok dijital ortamda sağlamaya çalışmaktadır. Çocuğun bilgisayar ve telefon başında geçen saatlerine, aile ortamında anne ve baba tarafından iletişim temelli alternatif değer oluşturulmadığı sürece çocuğun çevreyle ilişkisi kontrol dışı olacaktır. Günümüzde çocukların yaşadığı dijital bağımlılık aynı zamanda genler yoluyla aileden gelen alışanlıkların farklı şekilde tezahürü şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Araçlar aynı olmasa da bugünün dijital göçmeni anne ve babalar, çocukluk dönemlerinde yaşadıkları bağımlılık nevrozuyla kendi çocuklarına bunu miras bırakabilmektedirler. Elbette bu durumu bütünüyle kabullenmeyi önermiyoruz. Geniş veya ketsel iki aile tipinde de yakın ilişkiler söz konusu olduğu için yetkili ebeveynlerce ‘’aile terapi’’nin sağlanması imkansız değildir. Bununla birlikte yastık yöntemi şeklinde isimlendirilen, anne ve babanın çocuklarıyla iletişimde aşamadığı duvarları aşabilmek için bilirkişi desteği alarak ‘’aile terapi’’ sağlanabilir.