Avludasın. Dış uyaranlardan gelen sinyalleri büyük oranda azalttın. İnsanlarla beraber camiye doğru yürüyorsun. Caminin giriş kapısındasın. İç avluda yer alan şadırvan tam karşında. İçeride aheste bir koşuşturmaca var. Ön tarafta cemaat kalabalık. Görevli kürsüde vaaz yapıyor. Vaazın konusunu yavaş yavaş algılıyorsun. ‘’… Yüce Allah Bakara suresi yüz elli üçüncü ayet-i kerimede şöyle buyuruyor…’’ Camideki tezhib ve motifleri fotoğraflayanları görüyorsun. Ayakkabılarını rafa kaldırdıktan sonra iç avludaki şadırvanda bir tabureye oturup abdest alacaksın. Bunun için de sırtındaki çantayı ve ceketini çıkarıp şadırvandaki askılığa asıyorsun. Çoraplarını çıkardıktan sonra soğuk fakat ferahlatıcı suyla abdest almaya koyuluyorsun. Ortamın lahuti havası giderek ruhunu daha çok etkiliyor. Görüntü, koku, ses; her şey ziyadesiyle dingin. Stres ve kaygı eğişinden sükûnet ve huzur atmosferine geçmek üzeresin. Caminin görkemli yükseltisi sana yaratıcının yüceliğini ilham ediyor. Mekânın uçtan uca genişliği, gönül hudutlarını genişletiyor; Allah’ın rahmetini duyumsuyorsun. Duvarlarda yazılı lafza-i celâl, tarihin uzamından akarak günümüze ulaşan görüntüsüyle ruhuna estetik bir coşku katıyor. Abdest aldıktan sonra cemaatin arasına karışarak uygun bir yere oturuyorsun. Görevlinin vaazı artık kulağına daha berrak geliyor. Caminin içerisinde ziyaretçiler bulunmasına rağmen ön tarafta güçlü bir adaptasyon var. Vaktin girmesine yakın, saflar biraz daha sıkılaşıyor. Vaaz bitiyor. Ezan okunuyor. Namaz kılıyorsun. Buradan ötesi yok. Tarifsiz fakat hissedilebilen bir bilinmezlik. Her rüknü eda ederken, ılık seher yelinin ruhuna dokunarak kattığı zarafet var sadece. Kıyam, kıraat, rükû ve secde… En çok da secde. Başın yere kapanıyor. Akıl ve gönül konumsal olarak yer değiştiriyor. Akıl yerde, gönül aklın üstünde. Yüksek uçuş ve derin dalış etkisiyle beraber diğer rekâta doğrularak namazı tamamlıyorsun. Saflar sıra sıra dolu. Küçük bir farkla tabi. Kimseyi tanımıyorsun evet. Fakat burada uzaktan da olsa tanışma olasılığının az olduğu insanlarla aynı safta yer alıyorsun. Çevre uyaran etkiler yine yok yani. Dua ve tesbihatın akabinde giriş, yani çıkış kapısına doğru yöneliyorsun. Geliş istikametinde dış avluyu adımlayarak dışarıya çıkıyorsun. Etrafta ağaçlar, havuzun etrafında oturan ve yürüyen insanlar var. Az ileride şehir içi yolda seyir eden araçlar geçiyor. Ses, görüntü, koku ve benzeri uyaranlar çeşitleniyor. İçinde tanımlayamadığın tuhaf bir his var. Sanki uzaklaştıkça mekân ve zaman uzamı daralacak. Karanlığın aydınlığa çaldığı belirsizlik hissi şehrin hengâmesiyle beraber katlanıyor. Dışarıda bekleyen güncele doğru gidiyorsun. Cızırtılı bir uğultu şeklinde tarif ediyorsun çevre bileşenlerini. Fakat bir şey var. Camide ruhuna ve bedenine sinen o lahuti koku seninle beraber. Yere düşen camın kırıltı sesini duyuncaya değin sürecekmiş gibi. Yükseklikten alçağa doğru iniyorsun. Fakat küçük bir farkla. Daha önce ansızın içine düştüğün stres, kaygı, vehim, öfke ve ihtiras ve benzeri çukurları daha net seçebiliyorsun. Yolla birlikte istikameti de görebildiğin için, çıkışa göre daha riskli olan inişte çukurlara düşme, çalı çırpıya takılma ve yuvarlanma olasılığın ziyadesiyle düşük. Kaynağından aldığın bu manevi enerjinin bitme hissi var olsa da diğer vaktin varlığı ümitsizliğe, telaşa ve paniğe kapılma etkisini neredeyse sıfırlıyor.

 

Sağaltım süresince karanlık bir odadaydın. Gözlerini hiç ama hiç açmadın. Mümkün mertebe az hareket ettin. Sağaltım sonunda gözünü karanlığa açtın. Teheccüd namazı kılmaya niyet ederek –mümkün mertebe- orta veya uzun okuyuşla, rükû ve secdeleri uzatarak namazını kılıp dua ve tesbihatta bulundun.

 

Bu sağaltım örneğini deneyimledikten sonra yaşadığınız yerde size en yakın camiye gidin. İç ve dış uyaranların yoğun olması bakımından en yakın caminin tercih edilmesinde fayda var. Hatta özellikle cemaatin kalabalık olduğu vakitleri tercih edebilirsiniz. Ayrımlara geçmeden önce bu sağaltımın temasını da sizinle paylaşmak isterim.

 

Psikolojide GABD (Günlük Alışılmış Bilinç Durumu), sabah uyandıktan sonra oluşan bilincimiz, yani iç ve dış uyaranları algıladığımız bilinç haline denir. Bu bilinç halinin akışında farklılık arz eden, diğerlerine göre daha belirginleşen bilinç durumları da FBH (Farklı Bilinç Halleri) şeklinde tarif edilir.

 

Uzunca bir yolculuğun sonunda vardığınız Bursa Ulu Camii’nde yaşadığınız deneyim de esasında FBH kapsamına girmektedir. Burada, yaşadığınız yerdeki camide tecrübe ettiğiniz deneyimden farklı olarak algıladığınız birçok unsur, yaşam boyunca etkisini sürdürmeye devam eder. Hatta bu farklı anı/deneyimin, olumsuzluk ve kötülük karşısında dini duygu ve düşünce sağlığınızı koruyabileceğini de ifade edebiliriz. Bu kısımda kritik bir soru var. Farklı Bilinç Halleri’nde deneyimlediğimiz dini tecrübeyi Günlük Alışılmış Bilinç Durumu’nda deneyimleyebilir miyiz? Bu, elbette mümkün. İbadetin, yapı ve mahiyet şartlarıyla dini tecrübede FBH’ini geliştirdiği zaten bilinmektedir. Artı olarak yapmamız gereken, GABD’dan gelen iç ve dış uyaranların duyum yolunu kesmek. Frekansı doğru kanala ayarlamak. Bunu başardığınızda modern yaşamdaki yırtıcı seslerin meydana getirdiği uğultunun zamanla azaldığını göreceksiniz. Sizi çaresiz, dertli ve tasalı bırakan veya nefsinizin dengesini bozan her şey ummadığınız şekilde üzerinizdeki etkisini yitirecek. Üzerinize yapışıp kalan her türlü dünyevi etkinin aslında ne kadar itici bir kokuya sahip olduğunu yakinen idrak edince, dini tecrübe ile yaşadığınız FBH artık GABD’yla yer değiştirecek. ‘’Dini Allah’a has kılarak O’na yöneldiğimizde’ her şey o kadar farklı olacak ki…