Eğitim felsefesi anlamında yeni bir kuram ortaya atacak değilim. Amacım, herkesin anlayacağı şekilde literatürde yer alan bilgilere dayalı olarak farklı bakış açılarını berkitmek ve hedef kitlede bir farkındalık düzeyi oluşturmak. Haydin mevzuya iki temel bakış açısını inceleyerek başlayalım. Eğitim-öğretim hakkında düşünce ve yorum üretebilmek için eğitim-öğretim kavramlarını, aralarındaki farkı ve bilimsel çevrenini bilmek zorunda mıyız? Konuyla ilgili teori ve pratik arasında büyüyen uçurumun akıbeti hakkında bir önsezimiz, görümüz veya çözüm önerimiz var mı? –Biraz doktorların kullandığı Latince kelime ve deyimler gibi olacak ama- onto-epistemolojiyi (varlık ve bilgi arasında kurulu diyalektik dengeyi) eğitim felsefesinde okumaya, incelemeye ve yorumlamaya çalışsak acaba uçurum kapanır mı? Yahut hiç böyle bir zahmete girmeden sosyal medyada ülkenin eğitim politikasıyla ilgili güzellemeler yapmaya devam mı edelim? Sorular benden, cevaplar sizden. Ben birinci soruyu cevaplamayı tercih ederek, birinci soruyu tercih edenlerle konuyu konuşacağım. Tabii ki de başta verdiğim söze sadık kalarak; yalın bir dille…

 

  • Eğitim-öğretim bir kamu/toplum meselesidir. Yani öncelikle bir toplumda yaşayan fertlerin bütününü ilgilendirir. Sonra ayrı ayrı fertleri ilgilendirmektedir. Burada kamu vurgusu, tabiat, tarih, toplum ve hepsinin sentezi olan medeniyet mefkûresi açısından önemlidir. Böyle olmasaydı, benim bir nesneyi elma olarak isimlendirmem ile senin aynı nesneyi armut şeklinde isimlendirmen arasında herhangi bir bağıntı veya gerilim olmayacaktı.
  • Eğitim-öğrenim bir süreç meselesidir. Yaşamın içinde zihin akışı biteviye devam eder. Bilgi ve deneyim, devirini bir şekilde tamamlar. Sadece eğitim kurumlarında değil, kamunun diğer alanlarında da devam etmektedir. Kesintiye uğraması, yokluğu anlamına gelmez. Yavaşladığı ve kamudan çekildiği anlamına gelir. Öğrenci, eğitim kurumunda günlük ve haftalık ders saatini tamamladığında kurum dışındaki kişisel ve sosyal yaşam alanına geri döner. Ebeveynlerini gözlemlerken, arkadaşlarıyla iletişim kurarken, bilgisayar oyunu oynarken vesaire, her an yeni şeyler öğrenir. Uzmanlar, özellikle çocukluk döneminde çocukların zihnini süngere benzetirler. Nasıl ki sünger suyu emiyorsa, çocuğun zihni de bilgileri kategorileştirme ihtiyacı duymadan su gibi emer. Ergenlik çağı, analitik zekanın gelişmeye başladığı evredir. Yetişkinlik çağı ise aktif veya pasif var olan bütün zeka türlerinin kullanılmaya müsait olduğu evredir. Gelişim psikolojisi açısından edinilen bilgilerin kategorileşmesiyle eğitim ve öğrenim sürecini birbirine karıştırmamakta fayda var. İnsan duyularına tekabül eden tüm veri girdilerini bu süreç kapsamaktadır. Bu sebeple öğrencinin eğitim kurumlarında kazandığı bilgileri salt data düzeyine, çocuğun dünyasını da data diskine indirgememek gerekiyor. Karşımızda robot olsaydı evet, durum veri akışından ibaret olurdu. Fakat unutmayalım ki karşımızda bir insan var. Sevgili veliler, orada mısınız?