Mutluluk halini nasıl tarif edersiniz? İnsan nasıl mutlu olur? Mutluluk geçici bir hal midir yoksa etkisi zaman zaman azalsa da süreğen bir hal midir? Mutluluğun metafiziğine geçmeden önce yazıya açıklık getirecek nefs binası örneğiyle devam edelim.

 

Bir bina düşünün. Dokuz katlı. Beşince ve orta katında nefs/can/benlik dediğimiz öz var. Alt katlar daha ziyade kişide geçici doyum sağlayan hazları barındırıyor. Üst katlar ise kalıcı ve süreğen olan latif/hoş/yüksek duyguları barındırıyor. Bazen bodrum kata kadar inebiliyoruz. Dünyevi/fiziksel lezzetlerin yaşattığı hazzı doyumlamak için. Bazen de üst katlara çıkabiliyoruz. Uhrevi/manevi lezzetlerin yaşattığı hazzı doyumlamak için. Alt katlar karanlık, üst katlar aydınlık. Alt katlarda çoğu zaman yolumuzu kaybedebiliyoruz. Üst katlarda ise aydınlık olduğu için devamlı bir belirlilik hakim. Üst katlardan alt katlara inmek kolay. Fakat alt katlardan üst katlara çıkmak o kadar kolay görünmüyor. Tasviri daha da uzatabiliriz fakat biz konunun özüne doğru yol almaya devam edelim.

 

Nefsin alt katlarında yaşanan mutluluk, maddi ve geçici hazlara bağlı olarak geliştiği için, haz akımı sona erdiğinde mutluluk da doğal olarak bitiyor. Nefsin üst katlarında yaşanan mutluluk ise manevi ve sürekli hazlara bağlı olarak geliştiği için, haz akımı sona ermiyor. Üst katlarda mutluluk adeta bağışıklık sistemine dönüşüyor. Öfke karşısında sakinlik, kararsızlık karşısında kararlılık, ümitsizlik karşısında ümitvar olma, üzüntü karşısında sabır ve huzur-u hal; üst katların manevi bileşenleriyle sürekli desteklendiği için kesintisiz şekilde tazeleniyor. Üst katlardan alt katlara inerken de manevi bağışıklık sistemi zayıfladığı için olumlu/latif haller, zıtları karşısında güç kaybediyor. Mutluluk mutsuzluğa dönüşebiliyor.

 

Hz.Peygamber (s.a.v.), ‘’Ne dersiniz, birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?’’ Sahabiler, ‘Kalmaz ey Allah’ın elçisi’ deyince Peygamberimiz ‘’İşte beş vakit namaz buna benzer. Allah namaz sayesinde günahları siler’’ diyor.’’ (Buhari, Mevâkit, 6) Namazın, insanı arındırdığına dikkat çekiliyor. Arınmak nedir? Asla ait olmayan yabancı etkenleri asıldan ayırmak, temizlemektir. Irmakta günde beş kere yıkanan insanın maddi kirlerinden kurtulması gibi. Eşyada aslolan mübahlıktır. Tabiat, saflığın ve özlüğün ifadesi. Fakat sadece evren için değil; evrende yer alan her şey için tabiat evrensel bir kuraldır. Eşyanın mubah oluşu aidiyet bağı sebebiyledir. Eşya, nesnedir. Fiziksel olan, nesnel olanı imler. İnsan da öznedir. Tek bir özün kesret/çokluk hali. İslam’a göre dünya hayatı geçici, ahiret hayatı kalıcıdır. Yani insanın aidiyet bağı fiziksel olanın ötesinde manevi/latif âlemdedir. Dolayısıyla insan, ait olduğu gerçek/manevi öze ancak, kendisine ait olmayan; bilakis emanet olan maddeden arınarak huzura erişebilir. Bir eşyadan/nesneden insan/özne gibi hareket etmesini beklemek mantık kurallarıyla çelişir. Ağaç ağaçtır. İnsan gibi konuşmaz, gülmez, işitmez, görmez. İnsanın/öznenin eşya/nesne gibi hareket etmesi de mantık kurallarıyla çelişir. İnsan insandır. Ağaç gibi hareketsiz ve tepkisiz değildir. Dolayısıyla insan, sahip olduğu yapı ve işlev özellikleriyle metalaşmadan/eşyalaşmadan/maddeye esir olmadan aslına rücu etmeli ve yaratılışındaki ulvi hakikate; yani nefsinin üst katlarından benliğine yayılan ışığa ve çağırıya odaklanmalıdır. Bunu yaparken de maddi dünyanın süfli/geçici etkilerinden arınır. Namaz da insanı, aidiyet bağına ulaşmasını engelleyecek her türlü maddi etkenden arındırır. Beden kafesinin içindeki ruhunu hissetmesini sağlar. Dünyada kimsenin cevabını bulamadığı zor bir sorunun cevabını bulmak gibidir; ruhu müşahede etmek. Böylece insan aydınlanır, canlanır, kıpırdanır ve mutluluğun asli formuna erişir.

 

Huşu içinde, her türlü maddi etkilerden arınarak, latif duyguları hissederek, Yüce Allah’ın azametini, rahmetini, intizarını ve korumasını derinden hissederek namaz kıldığımızda; dış avlunun dışında bıraktığımız sıkıntı, dert, tasa ve stresin ortadan kaybolduğunu fark ederiz. Üstüne sadece dert ve stresin değil, geride bırakabileceği kesif/sezgisel/kötü kokunun da ortadan kaybolduğunu fark ederiz. İnandığımız hakikati tecrübe ettiğimizde yanılmadığımızı anlar; hakikatin/manevi pusulanın kaynağına olan inancımızın daha da gürleşip güçlendiğini müşahede ederiz. Mutluluk artık kalıcı nedenlere dayandığı için yok olmaz. Nefs/can asli aidiyetiyle gerçekçi bir bağ kurduğu için latif duygular canın harcı olur; insan mutlulukla adeta katışır; mutluluğun yürüyen hali olur; mutluluğun imkânsız tarifinin (cennetin) ise müjdesi olur.

Haydi son sözde şöyle bir soru soralım: Sizi en çok mutlu eden şey nedir? Para mı, karşı cins mi, lüks yaşam mı, burma burma bilezik mi, asortik yeni kasa araçlar mı, uyuşturucu veya çeşit maddi bağımlılıklar mı, zengin bir muhitte lüks villa ve dairelerde üst sınıf insanlarla komşu olmak mı, kitle iletişim araçlarıyla ekranlara yansıtılan ışıltılı hayatlara sahip olmak mı, Los Angeles ve Kaliforniya’dan dünyaya yayılan eğlence kültürüne gark olmak mı? Nedir? İşte bu, ilk yazıda başladığımız sağaltımın son aşaması. Mutluluk nedir? Bu soruya vereceğiniz cevap birçok şeyi değiştirebilir ve belirleyebilir.

 

Hz.Peygamber (s.a.v.) ‘’Benim mutluluğum namazdadır.’’ (Nesai, İşaretü’n-Nisa, 1) diyor.

 

Seriye devam edeceğiz. Hoşça kalın, esen kalın; Allah’a emanet olun.