Gidiyorum buralarda:Arkamda kıpkırık bir mavi ve hergün üzerine çıkıp oturarak ayağımı salladığım duvarda topuk izlerimi bırakarak.

Ayrıca neden gittiğimi hiç anlamayacak bana genelde oturmalarımda eşlik eden kedi de. Ki,beni her gördüğünde mırıldanıp paçalarıma sürünürdü.Yıldızlara tutunurduk

;ben sözlerimle o ise,mırıltılarıyla…

Her geçişinde bize mutlaka uğrardı kentin sokaklarını dolaşmaya gelen o başıboş rüzgâr.Adını hâlâ bilemediğim ve öğrenemediğim bir çift serçeden daha küçük ve cırrrrt….cırrrrrt diye ötüşen tatlı,kahverengimsi renkli kuşlarda,yeşersin diye gün be gün suladığım küçük armut ve mandalin ağacı…

Sonbaharın sarı yapraklarının bahçemdeki çimleri kapladığını görüyorum.Akşam üstü güneşinin kızıllığında bu sarı,bu yeşilimsi,bu kahverengi,bu pastel tonların yumağında kimi ışıl ışıl,kimi mat görünen yaprakların üzerinde çıplak ayakla gezinirken gözlerimi kapatıp çıkarttıkları hışırtıları sadece kulaklarımla değil,ruhumla duyumsamak ve kendimi o ses âhengine bıraktığım çok çok özel anlar,gidiyorum artık.

Buradan ayrılırken genzimi yakan ayrılışın kokusu o kadar acı ki.

Oysa,ne kadar maviydi otlara sırt üstü uzandığımda seyrettiğim gökkubbe.

Oysa…oysa…