10 Kasım 1938’de saat 09:05’te hayata gözlerini yuman Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümüdür. Sadece Türk milletinin değil, dünya üzerinde iz bırakmış bir lider olarak da anılmaktadır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bizlere yalnızca bir ülkeyi değil, bir inancı ve geleceği de miras bıraktı. Bağımsızlık, akılcılık, bilim, ve medeniyet… Bunlar, onun önderliğinde kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan değerlerdir. Bu emanet, yalnızca birer kelime değil; ardında özveri, mücadele ve fedakarlık barındıran bir yaşam felsefesidir.
Atatürk, hayatı boyunca bize hep ileriye bakmayı, büyük hayaller kurmayı öğütledi. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek, bilime ve akla sarılmamızı istedi. Çünkü o, biliyordu ki, bizi güçlü kılacak olan şey, başka milletlere boyun eğmek değil, kendi ayaklarımız üzerinde durmak ve kendi kaderimizi belirlemektir. Bu yüzden onun bıraktığı miras, sadece bir tarih sayfasında kalacak bir anı değil; her gün yeniden canlanması gereken, güncellenmesi ve yaşatılması gereken bir değerdir.
Peki, bu mirasa ne kadar sahip çıkıyoruz? Atatürk’ün mirasını yaşatmak, sadece 10 Kasım’da onu anmakla mı sınırlı? Ya da Cumhuriyet Bayramı’nda coşkuyla kutlama yapmakla mı bitiyor? Hayır, bu sorumluluk, her gün omuzlarımızda taşıdığımız bir görev. O’nun “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, sadece bir dış politika anlayışı değil; insanlığa, çevremize ve geleceğe dair bir duruştur. Her bireyin kendine sorması gereken bir soru var: “Ben, bugün Atatürk’ün gösterdiği yolda ne kadar ilerliyorum?”
Bizim sorumluluğumuz, bu ülkeyi Atatürk’ün hayal ettiği gibi daha ileriye taşımak, daha adil, daha eşitlikçi, daha huzurlu bir toplum oluşturmak. Bugün bilgiye ulaşmak eskisinden çok daha kolay, ancak önemli olan bilgiyi nasıl kullandığımız ve bu bilgiyi başkalarına nasıl faydalı hale getirdiğimizdir. Atatürk, ömrünü milletine adamış bir lider olarak, bizden aydınlık bir geleceğin inşasında katkıda bulunmamızı bekliyor.
Atatürk’ün izinde yürüyebilmek; toplumda her bireyi kucaklayacak bir anlayışı benimsemek, eğitimin gücüne inanmak, bilimi yol gösterici kabul etmek ve tüm zorluklara rağmen umutla çalışmak demektir. O’nun bize bıraktığı emaneti yaşatmak, bu toprakları yalnızca bizim değil, gelecek nesillerin de güvenle büyüyebileceği bir yuva haline getirmek anlamına geliyor. Ve bu emanetin izinden gitmek, bizden daha büyük bir amaca hizmet etmek demek.
Bugün her birimiz, Atatürk’ün bizlere bıraktığı Cumhuriyet’te onun değerlerini yaşatmakla yükümlüyüz. Bu, tarihe karşı, gelecek nesillere karşı bir borç. Atatürk’ün bize gösterdiği aydınlık yol, her gün yeniden adım atmamız gereken bir yol. Bize düşen, bu emaneti en iyi şekilde koruyup yüceltmek, O’nun mirasına layık bir Türkiye inşa etmektir.
Bu yolda bize güç veren, Atatürk’ün sarsılmaz inancı ve idealleridir. O’nun bıraktığı mirasın izinde yürümek, her daim gururla taşıdığımız bir onurdur. Ve ne mutlu bizlere ki, bu yolda ilerlemek, yalnızca O’na değil, kendimize de karşı en büyük sorumluluğumuzdur.
Atatürk’ü anarken, ona duyduğumuz sevgi ve minnettarlık bir yanımızda, onun devrimlerini yaşatma sorumluluğu ise diğer yanımızda duruyor. Onu her yıl biraz daha özlemle anıyor, ona biraz daha sıkı sarılıyoruz. Bu topraklarda onun bize gösterdiği gibi, Cumhuriyet’e ve bağımsızlığımıza sahip çıkma kararlılığımız, gelecek nesillere bırakacağımız en değerli miras olacaktır.
Saygı ve minnetle anıyoruz…