Günümüz dünyasında pek çok şeyin aşılara dayandığı bir gerçektir. Sağlık sisteminden teknolojiye, eğitimden psikolojiye kadar hemen her alan, bir tür "aşı"nın hayatımıza dokunduğu bir düzende şekilleniyor. Ancak, belki de unuttuğumuz bir şey var: Gerçekten hepimizin ihtiyacı olan aşı, bazen ne bir iğne, ne de bir tablet… Gerçekten ihtiyacımız olan şey, iyilik.
İyilik, bedensel bir hastalıkla mücadele etmek için gereken ilaç gibi, ruhsal ve toplumsal sağlık için de en etkili tedavi yöntemidir. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde, iyiliğin değeri belki de hiç bu kadar önemli olmamıştı. Pandemi, ekonomik krizler, toplumsal kutuplaşmalar… Tüm bunlar, insanların birbirine duyduğu güveni ve empatiyi sarsıyor. Ama iyilik, bir şifa kaynağı olarak devreye giriyor ve insanların kalplerinde, zihninde ve toplumsal yapıda iyileştirici bir etki yaratıyor.
İyiliğin Gücü
Birinin size yardım etmesi, birinin size bir gülümseme hediye etmesi, hatta sadece sizi dinlemesi; bunlar çok küçük gibi görünebilir, ancak bir düşünün: Birine iyilik yaptığınızda, o kişiye verdiğiniz şey sadece anlık bir rahatlama değildir. Bu, o kişinin ruhunu canlandıran, onu cesaretlendiren ve geleceğe dair umut taşıyan bir şeydir. Ve en güzeli de, iyilik bulaşıcıdır. Birine yapılacak küçük bir iyilik, o kişinin başka birine iyilik yapma isteğini tetikleyebilir. Yavaş yavaş, bir zincirleme reaksiyon gibi, bu iyilik dalgası etrafa yayılabilir.
İyiliğin bulaşıcı olduğunu sadece teorik olarak değil, bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçek. Araştırmalar, başkalarına yapılan yardımların, alıcılar kadar, yapan kişiye de pozitif etkiler sağladığını gösteriyor. Birine yardım etmek, dopamin ve oksitosin gibi "mutluluk hormonlarını" artırır. Bu hormonlar, hem veren hem de alan kişiyi iyi hissettirir, bir anlamda ruhsal bir "iyileşme" başlatır.
Toplumsal İyilik
Toplumların en büyük sıkıntılarından biri, bireysel çıkarların ve bireysel korkuların toplumu birbirine yabancılaştırmasıdır. İnsanlar, yalnızlaşır, birbirlerine güvenmekte zorluk çeker ve farklılıklar, daha da belirginleşir. Oysa toplumsal iyilik, bu yabancılaşmayı ortadan kaldırır. Bir toplumda herkes birbirine iyilikle yaklaşırsa, aralarındaki bağ güçlenir. Bu bağ, daha sağlam, daha huzurlu ve daha uyumlu bir toplum yaratır.
Birbirimize yardım ettiğimizde, sadece kişisel düzeyde bir iyilik yapmış olmayız. Aynı zamanda toplumsal yapıyı da olumlu bir şekilde dönüştürmüş oluruz. Yardım etmenin, dayanışmanın ve empati kurmanın bu kadar kritik olduğu bir dönemde, iyiliği bir yaşam tarzı haline getirmek her birimiz için bir sorumluluk olmalıdır.
İyilik Bize Ne Kazandırır?
İyilik, sadece karşılıklı ilişkilerde değil, aynı zamanda bireysel olarak da fayda sağlar. Kendimize yapacağımız iyilikler, dışarıya karşı duyduğumuz empatiyi ve başkalarına duyduğumuz sevgiyi artırır. Kendimizi iyi hissetmek, başkalarına daha iyi yaklaşmak, çevremizdeki insanlara değer vermek, onlarla anlamlı bağlar kurmak; bunlar, insani varlığımızı en güçlü şekilde ifade eder. Bu iyilik, bizi daha mutlu ve huzurlu bireyler haline getirir. Yalnızca kendimize değil, etrafımızdaki dünyaya da katkıda bulunmuş oluruz.
Birine iyilik yapmak, aslında dünyaya dair umudu taze tutmanın bir yoludur. İyilik, karamsarlığa ve umutsuzluğa karşı en güçlü silahımızdır. Karanlık bir dönemde, birinin elini tutmak, birinin derdini dinlemek, birine yalnız olmadığını hissettirmek, küçük bir iyilikle dünyayı daha parlak bir yer haline getirebiliriz.
İyilik, bedensel bir hastalıkla mücadelede nasıl önemli bir aşıysa, toplumsal hastalıklarla mücadelede de o kadar önemlidir. İnsanlık olarak, birinin hayatına dokunarak, ona değer vererek, her gün bir iyilik yaparak bu dünyayı daha yaşanabilir kılabiliriz. Ve unutmayalım, iyilik bulaşıcıdır; birine yaptığınız iyilik, başka birinin hayatına dokunacak, o kişi de bir başkasına aynı şekilde davranacaktır. Hep birlikte, küçük ama güçlü bir adımla, daha iyi bir dünya yaratabiliriz.
O halde, bu dünyada iyiliği yaymanın tek bir yolu var: “Herkesin ihtiyaç duyduğu o tek aşıyı iyiliği” yaymak ve birbirimize en güzel şekilde iyilik yapmak.