Bu yazımı, hayatın bağrında yaşanmışlıklarla ve yaşayamadıklarıyla veda eden gencecik bir kızımız için kaleme almak istedim.

Bu yazı, yaşamın değerini anlamanın ve sevdiklerimize olan sevgimizi ifade ettiğimizi vurguluyor. Ölümün belirsizliği karşısında, onun anısıyla dolu yaşamanın ve "seni seviyorum" gibi basit ama güçlü kelimelerin söylenmesinin, içimizdeki keşkeleri azaltacağını anlatıyor. Hayatın kısa olduğunu hatırlatarak, sevdiklerimizle kurduğumuz anıların, gerçek mutluluğun anahtarıdır.

Hayat, bir yolculuk; bu yolculukta sevdiklerimizle anılar, en değerli hazinelerimiz. Ancak ölümün saati yok; bu nedenle sevdiklerimizle hayatı zehir etmek yerine, o anı dolu dolu yaşamak, mutluluğa dönüştürmek için çabalamamız gerekiyor. Unutmayalım ki mutluluk, güzellik ve yaşam, parayla satın alınabilecek şeyler değil. Bunlar, kaybettiğimiz canların hatıraları gibi, sadece değerini bilene anlam katar.

Sevdiğiniz insanlara "Seni seviyorum, iyi ki varsın" demeyi asla ihmal etmeyin. İçinizde keşkeler kalmaması için bu ifadeyi ifade etmek son derece önemli. Çünkü o keşkeler, insanı derin bir boşluğa sürükleyebilir; içten içe bir hüzne dönüşebilir. "Keşke böyle deseydim" veya "Keşke onu daha çok sevseydim" gibi düşünceler, insanı yer bitirir. Yaşarken söyleyemediğimiz sözler, veda ederken en çok canımızı acıtan kelimeler sözler olabilir.

Bugün, aile yaşantısında gözlemlediğim kadarıyla, insanların manevi değerleri maddi olanların gölgesinde kalıyor. Maddi olanı; belki imkanlar kısıtlıdır, belki de hayatta kalma mücadelesi içinde zor olsa gerek. Ancak manevi olan, hiçbir bedel gözetmeksizin yapılan bir güzelliktir. İki kelime, "Seni seviyorum" demek, ne kadar zor olabilir ki? Bu basit ama derin anlam taşıyan mutluluklarımızı sevdiklerimizden esirgemek, aslında kendi kalbinize bıraktığınız ağır bir yük ve bedeldir.

Günümüzde mutlu olan insan sayısı o kadar azaldı ki, kendi enerjisiyle ayakta kalanları bile özgürleştirici sevgisizlikleriyle köreltmeye, hayata küstürmeye çalışıyorlar. Oysa ki, bu tür duygularla dolu bir dünyada, karşımızdaki insanla birlikte mutlu olmayı, eğlenmeyi denesek, hem bize hem de karşımızdakine çok iyi gelecektir. Ama ne yazık ki çoğu zaman kötü olanı ve sürekli "keşke"yi seçiyoruz. Sonunda Ecel Azrail geldiğinde, işte o zaman içimizde kalanlar, pişmanlıklar, başaramadıklarımız ve yapmak istediklerimiz dert olur; bizi yiyip bitirir içten içe.

İnsanlar, hemcinslerinden, ailelerinden ve dostlarından bulamadıkları sevgisizliği, bir denizden, bir çiçekten veya bir hayvandan arar hale geliyor. Bu canlılar, onlara aradıkları sevgiyi karşılıksız sundukları için, kalplerini kırmadan sevgi veriyorlar. Bir çiçeğin, açması kokusu, rengi insanı mutlu ederken; bir dalga sesi, bir kuşun ötüşü ya da bir kedinin miyavlaması, ruhumuzu okşar. Yıllarca insanlara iyilik yapmış biri, karşılığında hep bir çıkar hep bir kötülük gördüğü için insanlardan adım adım kopar uzaklaşır kendini mutlu eden masum karşılıksız sevgilere adar.

Hayatımızı zehir etmek yerine, dolu dolu anılar biriktirerek; surat asmaktan değil, gülmekten yüzümüzde kırışıklık oluşması bile daha sempatik hale gelir, hayatımız daha anlamlı olur. O zaman o kırışıklıkların izi bile daha güzel yakışır. Gülümsemek, hem ruhumuza hem de çevremize mutluluk saçar. Ölümün saati yok; bu nedenle onun sözüne, onun düşüncelerine önem vermek daha anlamlı ve her iki taraf içinde keşkesiz güzel bir anı biriktirmiş olur.

Sevgi paylaşıldıkça, büyüyen bir ağaç gibidir. Kökleri sağlamlaştıkça, dalları daha da gürleşir. İçinde sevgi barındıran bir kalp, en karanlık günleri bile aydınlatabilir. Sevdiklerimize zaman ayırma, kaliteyi fark etme, hayatımızın en değerli yatırımıdır. Bu nedenle hayatta kaldığımız süre boyunca sevdiklerimize olan hislerimizi ifade etmekten kaçınmamalıyız. Unutmamalıyız ki, ölümün saati ve vakti yok.