İbadet, ‘’Allah’a gönülden isteyerek yönelmek, tapmak, boyun eğmek ve itaat etmek’’ demektir. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de ‘’Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.’’(Zariyât 51/56) buyurmakta, yaratmasındaki maksadı da ‘’Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, çok güçlüdür, çok bağışlayandır’’ (Mülk 67/2) ayetiyle açıklamaktadır. Yaratmak Allah’a mahsus olup niteliği itibariyle de mühim bir iştir. İnsanın yokluktan varlık alanına çıkarak hayata gözlerini açması; evreni, tabiatı ve benliğini keşfetmesi; dokunması, konuşması, işitmesi, görmesi ve tatması; varlıkla sürekli etkileşim halinde olması insanda değer algısını temellendiren ikinci neden olarak karşımıza çıkar. İlk neden ise insana bu gerçekliği bahşeden Yüce Allah’tır. Peygamberler aracılıyla gelen vahiy (haber), duyular ve akıl varlığa yönelik sorularımızı cevaplarken başvurduğumuz temel kaynaklardır.

 

İbadetlerin sırf Allah’ın emri olduğu için yerine getirilmesi gerektiği ve emir varken de hikmet aramaya gerek olmadığı düşüncesinde olan ve bu sebeple de ibadet için bir amaç ve yarar aramaya gerek olmadığını söyleyen bilginler olmakla birlikte; bilginlerin çoğu, insanlar tarafından bilinsin bilinmesin her emrin bir hikmet ve maslahatının bulunacağını söylemişlerdir. (TDV İlmihal 1, 218). Esasında bu iki bakış açısı birbiriyle çelişmemekte, tamamlayıcı anlam bütünlüğüne sahip olarak insandaki din duygusunun boyutlarını ihtiva etmektedir. Sırf Allah’ın emri olduğu için ibadet ederiz ve bunun için de sabit bir nedene ihtiyaç duymayız. Çünkü din duygusu yapısı itibariyle fıtrî ve doğaldır. Zira insan fıtratı bozulmadığı sürece Allah’ın varlığını ve birliğini idrak etmeye yatkın bir yapıya sahiptir. Kendisinden aşkın ve yüce bir varlığın fikrine ulaşan insan, manevi bir güç kaynağı olan kutsala yönelir ve yaratıcıya hayranlık ve bağlılık duyar. Bu bağlılığın ifadesi olarak da Allah’a kulluğunu sergiler, O (c.c.)’nun rızasını kazanmak ve arınmak için ibadet eder. Çünkü Allah (c.c.), mahlukatı aydınlığa kavuşturur; kararan ruhları sevgi ve merhamet kandilleriyle kuşatır; varlığa rahmetiyle intizar eder; nimetleriyle iltifat eder.

 

Bilelim veya bilmeyelim her emrin bir hikmeti ve maslahatı vardır. Yüce Allah (c.c.) bir şey dilemişse, dilemesinde yaratılışa mutlak bir uygunluk vardır. İbadetler bir takım hareketlerin ve eylemlerin şekilsel ve yüzeysel olarak yerine getirildiği davranış kalıpları olmanın ötesinde bireysel ve sosyal yaşamı her yönüyle ıslah ve imar eden bir yapıya sahiptir. İlahi emre muhatap olan kişi, emri yerine getirirken ondaki maksat ve yararları, ne gibi amaçlar gözetilmiş olabileceğini düşünmesi gerektiğinde hikmet yolculuğuna başlamış olur. Her hikmet, sayısız soru işaretini kuşatarak cevaba kavuşturur. İnsanın ruhundaki kara bulutları dağıtır, sonsuz bir anlam deryasına gark eder. Sıkıntılar çareye, yaşam sekinet ve huzura kavuşur. Yeter ki Allah (c.c.)’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınırken kul olma bilinciyle emir ve nehiydeki yüce hikmetleri düşünmeye, kavramaya ve idrak etmeye çalışalım.

 

Öyleyse geliniz hem zihnimizi berraklaştırmak hem de zikrimizi ifa etmek adına ibadetle ilgili bakışımızı belirgin bir zemin üzerine kuralım:

 

  1. İbadet nedir? İbadet, yaratıcı kudret karşısında boyun bükmenin zirvesi, O (c.c.)’na olan sevginin sonucu ve göstergesidir.
  2. Kime ibadet ederiz? Kâinatı yoktan var eden, varlığından haberdar eden, ilk yaratmaya ve evrende bu muazzam düzeni kurmaya güç yetirdiği gibi ölümden sonra ikinci yaratmaya da güç yetirecek olan Yüce Allah (c.c.)’a kulluk ederiz.
  3. Nerede ibadet ederiz? Dünya insana imtihan yeridir. Akıllı ve irade sahibi bir varlık olan insanın seçim ve eylemlerini yaptığı yerdir. Yeryüzü Allah’ın mescididir. Yaşamın her veçhesinde, ayak bastığımız her yerde, son nefesimizi verinceye kadar ibadet ederiz.
  4. Ne zaman ibadet ederiz? Dünya hayatı geçicidir. Asıl ve kalıcı olan ise ahiret hayatıdır. Dinen mükellef sayıldığımız, yani iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı seçmeye başladığımız, tam eda ehliyetiyle kararlarımızı eyleme dökmeye başladığımız andan itibaren belirlenmiş bir süreye değin (ecel) yaşarken bu süre zarfını ibadet ederek geçiririz.
  5. Nasıl ibadet ederiz? Dini Allah’a halis (has) kılarak ibadet ederiz. O (c.c.)’nun azamet ve yüceliğini itiraf ederek, sonlu ve sınırlı varlığımızı idrak ederek, kalbimizde Allah’a karşı sevgiye dayalı korku (haşyet) duyarak; ihlas, kararlılık ve tam bir inançla ibadet ederiz.
  6. Neden ibadet ederiz? Bizi yaratan, yaratmakla kalmayıp korumaya ve gözetmeye devam eden, rahmet ve inayetini üzerimizden eksik etmeyen; başlangıç ve sonumuzla ilgili bilgilendirerek (vahiy) bizi devasa bir anlam krizinden kurtaran; maddi gerçekliğin ötesinde gönül dünyamızı genişleterek ebedi ahiret yurdunda cenneti, gerçek huzur ve letafeti var eden, vaat eden ve imtihanımızı kolaylaştıran Allah’a şeksiz ve şüphesiz inanır ve ibadet ederiz. Bu hayatta duyacağımız en büyük minnet ve şükran duygusu Allah (c.c.)’a olması gerektiği için O’na ibadet ederiz.