Bize hiçbir kitabın öğretemeyeceği kadar gerçek ve derindir.

Sayfalar dolusu kitap okuruz…
Bilgileniriz, öğreniriz, düşünürüz.
Ama yine de bazı şeyler vardır ki, onları kitaplardan değil; yaşarken, düşerken, kırılırken öğreniriz.

Çünkü hayatın bazı dersleri satır aralarında değil, gözyaşlarında saklıdır.
Bazı bilgileri kelimeler değil, zaman fısıldar kulağımıza.
Ne kadar okusak da “sabretmeyi” acı çekmeden öğrenemeyiz.
Ne kadar ders çalışsak da “bir insanın sessizliğinde neler gizli” olduğunu, ancak içimizde bir şeyler sustuğunda anlarız.

Kitaplar yol gösterir ama yürümek bize kalır.
Kitaplar anlatır ama hissettirmez.
Bir annenin gözündeki yorgunluğu,
Bir çocuğun susarak büyümesini,
Bir gencin gülüşünün ardına sakladığı yalnızlığı…
Hiçbir kitap tam olarak öğretemez.

Hayat, bazen en derin derslerini bir kayıpla, bir vedayla, bir pişmanlıkla verir.
Ve biz o an anlarız:
Bazı şeyleri sadece yaşayarak öğrenebiliriz.
Ve o dersler, ne unutulur… ne de tekrar edilir.

Kimi zaman bir kahvenin sıcaklığında,
Kimi zaman bir mezar taşının sessizliğinde öğreniriz.
Sevmenin, susmanın, vedalaşmanın, affetmenin ne demek olduğunu…

Kitaplar zihnimizi açar ama ruhumuzu büyüten;
Hayatın ta kendisidir.
Çünkü bazı şeyler,