Kim ne derse desin, iyi olmak hâlâ kıymetli. Ama günümüzde iyi olmak, ne yazık ki çoğu zaman zayıflıkla karıştırılıyor.

“Bu devirde iyi olursan ezilirsin” diyenlerin sayısı öylesine arttı ki; kalbiyle yaşayan insanlar susmayı, geri çekilmeyi öğrenmek zorunda kaldı.

Peki gerçekten öyle mi?
İyi olmak zayıflık mı?
Yoksa herkesin kolaya kaçtığı bir dünyada, dik durmak mı aslında en büyük cesaret?

İyi insan olmak, sadece başkasına zarar vermemek değildir. Bazen sessiz kalmak yerine ses olmak, bazen herkesin sırt döndüğü birine el uzatmaktır. Bazen de en kolay olanı —kin tutmayı— seçmek yerine affedebilmektir.
İyilik, her zaman güçlülerin değil, vicdanlıların yoludur.
Ve vicdan, parayla alınmaz.
Güçle kurulmaz.
Gösterişle anlaşılmaz.

İyi olmak, seni herkes gibi yapmaz.
Ama seni, kendine daha yakın yapar.

Kimi zaman kırılırsın, kimi zaman yanlış anlaşılır, kimi zaman da “fazla iyi” olmakla suçlanırsın. Ama şunu unutma: İnsan yüreği kadar insandır. Ve sen iyi oldukça, başkalarına değil belki ama kendine dürüst yaşarsın.

Evet, iyi olmak kolay değil. Hele ki kötülüğün normalleştiği bir çağda.
Ama unutmamak gerek:
Kırılmadan sevmek, üzülmeden affetmek, karşılık beklemeden vermek; bunların hepsi cesaret ister.
Çünkü cesaret, sadece yüksek sesle konuşmak değil; bazen incitmeden yaşamak demektir.

Sen yine de iyi kal.
Kırıldığın yerde bile güzel düşün.
Unutma, kalbi güzel olanın yolu da güzel olur.
Ve ne olursa olsun, iyilik kaybetmez.
Belki geç fark edilir, ama en derine dokunur.

Çünkü iyi olmak, zayıflık değil…
Cesaretin en sessiz, en asil hâlidir.